16 Eylül 2013 Pazartesi

Kartallar Yüksekten Uçar


83 yılında yayınlanmaya başlayan ve çoğu kesim tarafından gelmiş geçmiş en iyi Türk dizisi olarak kabul edilen Kartallar Yüksekten Uçar, bu ülkede malesef vermek istediği sosyo-ekonomik ve kültürel mesajlardan çok spor medyasının işine yaramıştı. 80'ler ve 90'ların başında sportif olarak rüzgarı arkasına alan ve "ötekilerin takımı" ünvanını da darbe sonrası başarıyla taşıyan Kara Kartallar, sonunda yüksekten uçmaya ve bir döneme adını kazımayı başlamıştı. Lakin endüstriyelleşme ile Beşiktaş'ın düşüşü, Fatma Girik'in dövdüğü kartalla benzerlik göstermeye başlar. Seba'nın endüstriyel düzene ayak uyduramaması, Bilgili'nin çok çabuk pes etmesi ve Demirören'in takımı endüstriyelleşme adıyla yok etmesi yüzünden Kartal artık uçamıyordu. Gerçi hak geçmesin, sadece bir kez çok yukarıdaydık onda da 2008 yılında aşağıya Liverpool var diye yükselmek zorunda kalmıştık.

Beşiktaş taraftarı Fikret Orman ile yeni bir sayfa açmaya hazırdı. Zaten FB-GS taraftarının aksine popülerlikten değil, gerçekten kendinden bir şeyler bulduğu için takımı destekleyen bu taraftar, 20 yılda neredeyse hiç gün yüzü görmemişti. Görmeye yakım olduğu tek dönem olan 100. Yıl'da medya ve FB-GS lobisiyle son bulduğundan tutunacak dal aranıyordu. Fikret Orman'ın girişi tartışmalı olsa da ağır ağır pişen bir yemek gibi sancılı sürecin ardından takım, mükemmel bir lezzete ulaşacakmış gibi gözüküyor.

Dün akşam deplasmanda oynanan Bursaspor maçıyla takım kafalardaki soru işaretlerinden birini daha silmiş oldu. Lig başlangıcındaki üç maçta üç galibiyet ve Avrupa kupasında Tromso karşısında her ne kadar haksızca listeden silinmiş olsakta alınan tur başarısı takımı fazlasıyla heyecanlandırıyordu. Ama görece zayıf ve hazırlıksız takımlarla yapılan bu karşılaşmalar, takımın gerçekten "her yönüyle büyük takım" ile oynayınca nelerle karşılaşıcağına ait mesajlar içermiyordu.

Trabzon aslında üstte bahsettiğim büyük takım imajına uyan bir yapıya sahip olsa da sezonun ilk maçına inanılmaz hazırlıksız bir şekilde girmişlerdi. Sezonu erken açmasına rağmen hem yeni hoca hemde yönetim sorunları o gün olduğundan daha büyük bir şekilde bugün süregeliyor. Erciyes maçı ise harika bir teknik direktör yönetiminde birbiriyle oynamaya alışkın olmayan 11 oyuncudan başka bir izlenim yaratmamıştı. 4-5 hafta sonra belki ligin en tehlikeli takımlarından biri olacaklardı. Hatta halen öyleler, nitekim Bilic'in nokta atışı korkusuzca hamleleri olmasaydı maç öyle muazzam bir şekilde bitmezdi. Tromso maçlarında mutlak hakimiyet fakat 1 şanssız yenilgi, yanında harika bir galibiyet ve tabii ki bir önceki maçımız Antep... Antep'te rakibe göre kurulmuş bir 11, eksikleri olmasına rağmen oyunu domine etti ve kolay bir galibiyet aldı.


Peki sorunlar neydi? Takımın her maç son 15 dakikaya girildiğinde fiziken çökmesi ve panik yapmaya başlaması kalesinde birçok sayıda atak görmesine sebep oluyordu. Bunun aslında temelde iki sebebi vardı. Biri orta sahadaki oyuncuların fiziken düşmesi sonucu orta saha direncinin kırılması ve buna bağlı olarak baskı yenildiğinde topu kenarlardan dikine oynayarak çıkartabilecek oyuncuların eksik oluşuydu.

Geçen yıl takım çok fazla baskı yediğinde Hilbert gerek sağdan, gerekse ortadan topu ileriye doğru dribbling ederek taşır ve savunmayı rahatlatırdı. Kaptırdığı çok oldu, o zaman sorunda yaratırdı ama bunları saymazsak bile en kötü ciddi bir pas yolu alternatifi oluştururdu. Onun gidişiyle yerine gelen Serdar Kurtuluş harika bir defansif katkı sağlıyor olsa bile topla yol kat ettiğinde adeta bir Servet Çetin imajı çiziyor. Her ne kadar modern sağ bek bindirmelerini de başarıyla gerçekleştiriyor olsa da aranılan kan değildi. Üst sınıf takımlara baktığımızda her iki bekinde Hilbert vari (tabii ki çok daha teknik olanları) oyunculardan seçildiğini görüyoruz. Örneğin Mou, harika bir sağ bek performansı gösteriyor olmasına rağmen Ramos'tan bu yüzden vazgeçmiş ve Arbeloa'yı oraya monte etmişti. Solda Coentrao-Marcelo ikilisiyle birlikte yenilen baskılarda oyunun farklı bir kanata yöneltilmesiyle mükemmel bir kontra organizasyona takımca girişilebiliyordu. Yine aklımdaki güzel örneklerden biri Jose Enrique - Glen Johnson ikilisi olabilir.

Beşiktaş'ın temel sorunu da zaten buradaydı. Sağdan çıkamayacağın belli oldu.Soldan çık o zaman derdik ama sol bek eksikliğinde oraya monte edilen Ersan'da Serdar Kurtuluş'tan farklı bir hücum performansı ortaya koyamadı, hatta ona yaklaşamadı. Elazığspor ve Manisaspor dönemlerinde sık sık sol bek oynamış ve mevkiiyi de biliyor olmasına rağmen o döneme göre değişen fiziği, ayrıca yıllardır oraya uğramamış olması onda büyük bir handikap yaratıyordu. Beşiktaş'ın tek oyun kurma yetisine sahip stoperi Escude'de zaten 1 yıl oynamamanın verdiği hantallığı üstüne atmaya çalışırken tek başına yükü kaldıramıyordu. İş yine en geriye kadar gelen Oğuzhan-Fernandes hatta her yerde kademeye girmesi ve ardından gecede taksiye çıkmasıyla ünlenen Atiba'ya kalıyordu. Takım, baskı yediğinde istemediği halde geriye itilmek zorunda kalıyordu. Çözüm çok basitti, ve Önder Özen bu çözümü Brezilya'dan buldu: Ramon Motta

"20 top kazanma, 41 kez pas opsiyonu olma, hepsinde topla buluşma ve 46/48 isabetle takımdaki en iyi pas isabetine sahip olma"

Büttner, Holebas gibi oyuncuların ismi sol bek için anılırken birçok kendine mükemmel scout ve analizci diyen isim tarafından alınmazsa Beşiktaş bu sene de her şeyi kaybeder, bu zihniyetle olmazcılara inat Önder Özen Brezilya'dan Ramon Motta'yı takıma katar. Büttner transferinin çıkmaza girmesiyle herkes B planı olarak Holebas'ı görürken getirilen Ramon Motta, aslında bir dönemler Brezilya'da wonderkid olarak görülmesine rağmen çıkışını o yönde gerçekleştirememiş bir isimdi. Geldiği gibi ilk hazırlık maçında sol açık olarak denenen ve İsmail'le birlikte de iyi bir uyum sağlayan Motta, hemen ardından ilk resmi maçına Beşiktaş için sezonun ilk önemli sınavında çıkar.


Üstte paylaştığım oyuncu istatistikleri Ramon Motta'nın Bursaspor maçındaki performansını göstermektedir. Ayrıca Motta, yine 2-3 paragraf önce yazdığım o aranılan adam performansını da ilk ciddi sınavında ortaya koymuş bir isimdir. Beşiktaş savunması için her şeyden önce sol tarafta bir pas opsiyonu olan Motta, topa hakimiyeti ve üst düzey tekniği ile o kanatta inanılmaz bir performans gösterdi.

"Bek aldın mı Brezilya'dan alacaksın." düşüncesini kanıtlar nitelikte bir performans gösteren Motta, arkayı düşünmesine gerek kalmayan ve Milli Takım'da motive olan Olcay'ın da performansını otomatik olarak yükseltmeyi başardı. Üstüne üstlük Bilic ve Önder Özen'in mükemmel analiz yeteneklerinin konuştuğunu ve bu kanattan Bursaspor'un yıkıldığını söylersek abartmış olmayız. Ama orası biraz sonra...
Beşiktaş'ta bir önemli korku ise bu sezonun belki de takımdaki en önemli ismi olan Veli Kavlak'tı. Bir dönem Sabri, Selçuk Şahin kademesinde dalgalara konu olan bu isim Türkiye'ye sol açık olarak getirilmesinin ardından sürekli kademe kademe geri çekilmiş ve sonunda defansif orta saha olarak kendini bulmuştu. Yaptığı kusursuz topsuz alan savunmasının yanında ciğersizce yaptığı bitmek bilmeyen pres sayesinde adeta önündeki isimlerin daha az yorulmasına ve hücuma güvenle çıkmasına sebep oluyordu. Lakin sakatlık onu bu maç takımdan ayıracaktı. Çözümü basit oldu. Daha çok koşan takım!

Geçen yıl "Ernst 2 milyon dolara koşuyor, Hasan Türk 2 bin liraya. O zaman Hasan koşacak." gibi sığ ve dangalakça mantığa sahip olan Samet Aybaba'nın yanı sıra Bilic, gerçekten koşan bir takım yaratmayı başarma yolunda emin adımlarla ilerliyor. Bu maçta onun en güzel ispatlarından biriydi. Beşiktaşlı oyuncular dün oynanan maçta 116.7km koşarak Türkiye liglerindeki en yüksek koşu mesafesine ulaştı ve bir rekor kırdı. Beşiktaş koştu, ama boş koşmadı. 


Veli'nin yokluğunda Atiba - Fernandes - Oğuzhan üçlüsü gibi defansif sertlikten yoksun, kırılgan bir orta saha tercihiyle maça başlayan Beşiktaş, yine Veli'nin yokluğunu alan ve takım presiyle ileride basarak en iyi şekilde kapatmaya çalıştı. Bursa orta sahasında Beluschi'nin olmayışı biraz ekmeğimize bal sürmüş ve Batalla'yı da etkisiz bırakmış olsa da Beşiktaş, yaptığı 90 dakikalık pres ile Bursaspor'un oyun kurmasını engellemiş ve hemen hemen kalesinde ciddi pozisyonlar bile görmemişti.

Takım, gerçek bir takım olmayı başarmış gibi gözüküyorken kenardan gelen Necip'in bile 25 dakika da hatasız bir oyunla koştuğu 3 km taraftara umut veriyordu. Tek bir transfer hamlesi ile takım Bilic'in hayallerine bir adım daha yaklaşırken deplasmandaki en zor sınavlarından birinden harika bir skorla ayrılıyordu.

"Başbakan Önder Özen, Çare Bilic"


Bilic'in yaratmaya çalıştığı top kendinde değilken önde basarak rakibin oyun kurmasını olabildiğince engellemeye çalışan ve topu aldığında da meşin yuvarlağa olabildiğince fazla sahip olarak, gerekirse en geriden oyun kurarak her kanaldan rakip savunmayı delmeye çalışan takım profili dün tam anlamıyla Bursaspor karşısında kendini gösterdi. Geçen yıl Samet Aybaba'nın şansa üçüncü yaptığı takımdaki başı kesik tavuk gibi hücuma kalkma profilini geride bırakan Beşiktaş'ta övgüleri en az Bilic kadar Önder Özen'de hak ediyor.

Bilic, modern futbola hakim ve hücum futbolunun gereklerini de çok iyi bilen bir hoca olmasının yanında kendisini de ülkenin içinden geçtiği böyle bir dönemde taraftarlara sevdirmeyi başardı. Hayat tarzı, imajı ve arkasındaki destek ile sahada da öz güveniyle oyunu en iyi şekilde okuyan ve hiç korkmayan Bilic, şüphesiz en büyük desteği Önder Özen'den alıyor. Önder Özen, iyi bir futbol direktörü ve scout olmasının yanında unutulmaması gerekiyor ki harika bir analiz uzmanıdır.

Zico döneminde harika performanslar ortaya koyan Fenerbahçe'nin analisti Önder Özen'den başkası değildi. Her rakibi en iyi şekilde inceleyen ve durumları Zico'ya raporlayan Özen, Fener'in başarısının arkasındaki en önemli isimlerden biriydi. Bu huyu burada da devam ediyor olsa gerek ki Bilic'le birlikte şimdiye kadar oynanan her maçta "rakibe göre" davranarak başarıdan başarıya uçmaya başladılar. Bu maçta ise şüphesiz Beşiktaş'ın sürekli Bursaspor'un sağ kanadından saldırıyor olmasında onun parmağı vardır diyebiliriz.


Geleceğin en iyi Türk sağ beki olarak gösterilen ve geçen yıl Samet Aybaba'nın adam olmaz diye takıma aldırmadığı Şener, her ne kadar iyi hücum performansları gösterse de yoğun baskı altında defansif olarak çoğu zaman büyük hatalara imza atabiliyor. Bu maçta yer yer Fernandes'in o kanada kayması ve oyunu oradan kurması, Oğuzhan'ın da düzenli olarak oraya kaykılarak oynamasının yanı sıra arkadan gelen Motta'nın sürekli ileriye çıkarak verdiği desteğiyle de çoşan Olcay'ın o kanatta Şener'e hayatının en acı anlarından birini yaşatmış olması sadece ve sadece teknik analizler sonucu ortaya çıkabilecek bir durumdu. Öyle ki Daum bu baskıyı kırmak için Kazım'ı oyuna almak zorunda kaldı ve istemeden orta sahadaki takım direncini kırmak zorunda kaldı. Bu dakikadan sonra Beşiktaş için işler daha da kolay oldu nitekim Beluschi yokluğunda Bursaspor orta sahası topu ayağında iyice tutamamaya başladı. Bu taktik hamleler Bursaspor'u karmaşaya sürükledi ve cezalar hemen kesildi. Sonuç belli, sıradaki gelsin.

Önder Özen'ın harika takım mühendisliğinin yanında Bilic'in üstün yönetim becerileri ilk etapta başarılı olmuş gibi gözüküyor. Avrupa'da olmadığı bir sezonda çok az yüksek ciddiyetli maça çıkacak olan Beşiktaş, FB ve GS deplasmanları kadar büyük öneme sahip Bursa'dan 3 puanı hatasız bir oyun ile çıkarmayı başardı. Üstüne üstlük geçmişte oynadığı 6 resmi maçta 4 gol yemiş olmasına rağmen bu gollerin hiçbirini de organize bir atak sonucunda yemedi. (2 hatalı penaltı, 2 stoper hatasıyla kaleciyle karşı karşıya kalma) Bir diğer önemli sınav ise tabii ki gelecek hafta, Bilic 2. haftadan beri özellikle bu maça hazırlanıyor. Gerek yerinde gerekse de Nevizade de GS'li taraftarlarla rakibini analiz etmeye çalışan Bilic ve tabii ki Önder Özen, şimdiye kadar yaptıkları doğru hamleleri devam ettirip Galatasaray'dan da 3 puan çıkartmayı başaracaklar mı?

O değilde, Sadri Alışık'ın Banazlı Ali performansı ne kadar üst düzeymiş...



1 yorum:

  1. Rakiplerin taktik analizlerini Önder Özen'in yaptığını düşünmüyorum çünkü Beşiktaş Teknik kadrosu şuan Yardımcı antrenör sıfatıyla bünyesinde geçen yıl hem B.dortmund genç takımlarını çalıştırmış hem de rakip takımları inceleme ve istatistikçiliğini yapmış olan Edin Terzic'i bulunduruyor.

    Önder Özen'in o kadar idare işlerinin arasında bir de rakipleri izleyip analizlerini çıkarttığını hiç mi hiç sanmıyorum ki zaten buna gerek de yok.

    YanıtlaSil