2 Aralık 2014 Salı

NBA: Bir Ayın Ardından... (Part 1)

Her ne kadar başlığımızda bir aylık zaman dilimini ele aldıysak gerek tembellik, gerek iş güç yüzünden yazının paylaşılması, gerekli güncellemeler yapıldıktan sonra bir ay, bir haftayı buldu. Uzun zamandır bloga yazı yazmayan ben için bayağı zor oldu ama kısa kısa toparlamaya çalıştım, en kısa haliyle giriş kısmını bitirmeye çalışıp, NBA de bir ay, bir hafta içinde takımlar adına neler oldu değerlendirelim dedim. 


Başlamadan önce kısaca da belirtmem gerekiyor ki bütün maçları izleme şansım olmadığı gibi bütün takımları da izleme fırsatım olamadı. Hemen hemen her takımın en az birer maçını izlemeyi başardım fakat bazı takımlara karşı halen pek sıcak olamadığım için zaman ayırmak istemedim. Örneğin bu sezon sadece bir iki kez Atlanta ve Charlotte maçı izlemişken hemen hemen Denver, Utah, New York'un bütün maçlarını izledim. Yorum kısımlarında bunları belirteceğim, neyse yine uzun tuttuk girişi hemen başlayalım. Takım sıralamasında alfabetik olarak girişimizi yapalım ve kısa kısa NBA'in ilk ayından bahsedelim.

Atlanta Hawks

Girişte de belirttiğim üzere ligin en az izlediğim takımlarından biri Atlanta Hawks ve gördüğüm kadarıyla da genelde de en az takip edilen takımların başında geliyor. Yıllardır sıkıcı basketbol konusunda adeta bir marka haline gelen Hawks, Teague ve Horford'un yükselişi ve Millsap'ın alınmasından sonra değişecek gibi gözüküyordu ama malesef halen aynı yörünge de seyrediyorlar. Sıkıcı, doğrusu durağan basketbol istikrarsızlığı yanında getiriyor ve geçen özellikle Horford'un sezonu kapatmasıyla çok büyük sıkıntılar çekmişlerdi. 

Bu sezon yola yine Horford'un dizlerinde kumara girdiler. Teague ve Millsap ile üçgeni tamamlayan Hawks, Korver ve DeMarre gibi gerçek iki profesyonelle de ilk beşini tamamladı. İlk beşin yanına destekleyici olarak ligin bana kalırsa en iyi kısa savunmacısı Sefolosha'nın gelmesiyle birlikte Antic, Scott, Schroder bulunuyor. Her ne kadar kağıt üstünde iyi gözükseler de kadro darlığı olası sakatlıklarda ve yoğun fikstürde her şekilde ortaya çıkacaktır. Zaten temel sorun ise takımın bel kemiği olarak gördüğümüz Horford ve Teague'in potansiyel nükleer bomba olması diyebiliriz.

Horford'un hava girmesi ve performansının normal dönmesiyle takım şuan yükselişte olsa da dizlerinin ne zaman su kaynatacağı hiç belli değil. Ligin asist liderlerinden biri olmasına rağmen top kontrolü ve karar verme mekanizmasında sürekli sorun yaşayan Teague'in beyninin de nerede error vereceği hiç belli olmuyor. Bu sezon az izlemiş olsam da geçen yıl Teague'in fantasy takımlarımda yer almasından ötürü fazlaca izlemiş biri olarak rahatlıkla bunu iddia edebilirim ki bu sezon da izlediğim maçlarda benzerdi. Çıkıp 30 sayı, 10 asist yapabilecek potansiyeli de var ama 7 top kaybı, 5/18 isabet ile 12 sayı, 2 asist ile de kalabilecek potansiyele sahip ki bu sezon Game Log'undan benzeri olduğunu da görebilirsiniz. 

Millsap'ın çok iyi bir oyuncu olmasına rağmen takım taşıyacak bir kimliğinin olmaması ve Korver-DeMarre ikilisinin de standart yan parça olmaktan öteye gidemeyecek olması da Atlanta'nın en büyük sorunları ki bu sezon Sefolosha ve kısmen Schroder dışında kenardan da iyi katkı alamıyorlar.

Doğu da Horford - Teague - Millsap üçlüsü sağlıklı kaldığı sürece Atlanta her şekilde playoff yapacak gibi gözüküyor ama gerisinin geleceğini pek düşünmüyorum. 


Boston Celtics 

Bu sezon yine bolca izlediğim takımlardan biri Celtics, zevk veren bir basketbol oynuyorlar ama daha fazlası yok. Öncelikle belirtmem gerek ki bu takımdan zaten daha fazlasını da beklememek gerekiyor. 

Takımın yıldız oyuncusu konumunda ligin en istikrarsız ve topa küsen adamlarından biri olan Rondo'nun olduğu bir takım zaten gününü yaşamaktan da öteye gidemez. Yine de yapı taşları böylesine dengesiz olan bir takımın bu kadar iyi basketbol oynuyor olmasını da ayakta alkışlamak gerekiyor. Bunun temel sebebi ise çok belli: Brad Stevens.

Çaylak sezonunu geride bırakan koç ikinci senesinde kendisi gibi aç bir takımı en iyi şekilde idare ediyor. Henüz bunu konuşmak için erken ama açık ara NBA'in en kariyerli ve iyi koçlarından biri olmaya aday gözüküyor. Kolej alt liginde keşfedildiği ufak ötesi Butler'a hayal edilemeyecek kadar büyük başarıla yaşatan Stevens zaten bu ışığı o günlerden veriyordu ama NBA'e kısa sürede adapte olmasıyla insanları daha da heyecanlandırmayı başardı.

Ainge gibi harika bir GM ile çalışma şansını da yakalayan Stevens için gelecek ne gösterir bilinmez ama şuan ki takım ile bir geleceğinin olmadığı, en azından şuankinden farklı olmadığı da net bir şekilde gözüküyor.

Kontrat sezonundaki Rondo'nun buna rağmen istikrarsız ve oyuna küsen kafaya yapısının yanında takımın skor yükünü çekmesi beklenen Jeff Green'in bekleneni bir türlü veremeyişi de can sıkıcı hal almaya başlıyor. Zaten kendisinden altıncı adam skorerliği dışında bir şey bekleyecek ender yapılardan biri de şuan ki Boston gibi takımlar olabilirdi. 

Brad Stevens bu kadar sorunlu parçası olan bir takımdan kendi gibi başarıya aç, hedefi olan oyuncuları da çıkarmayı harika başardı. Henüz 38 yaşında olmasına ve üst düzey tecrübesi olmamasına rağmen sadece geçen yılla bile kıyaslandığında Sullinger, Olynyk ve Bass'ın bir-iki seviye değil, on seviye birden atlamasına yol açtı. Özellikle Sullinger bambaşka bir boyuta çıktı ve bu hızla ilerlemeye devam ederse ligin mevkiisindeki ve görevindeki en değişilmez isimlerinden biri haline gelebilir. 

Celtics'ın All-Star arasında ve sezon sonunda ne yapacağını çok merak ediyoruz ama Rondo'ya kontrat vermeyip geçen seneki tanking ve bu seneki detoks hamlesini iyi değerlendirmesi gerektiğini düşünenlerdenim. Zaten Smart henüz o ışığı tam veremese de bu lig standartlarında üst düzey bir PG olma potansiyeline sahip gözüküyor ve Brad Stevens'ın ellerinde de olabilir gibi gözüküyor. Yatırımı onun üzerine kurup belki üst düzey bir 2-3 hamlesi ile takım artık beklenen yükselişe de erkenden geçebilir. 


Brooklyn Nets

Benim gözümde ligin hayal kırıklığı takımlarından biri de malesef Nets diyebilirim. Aslında ne umduk ki niye hayal kırıklığı oldu dememiz de gerek nitekim zaten hedefsiz olarak görülüyordu. Nets adına harika diyebileceğimiz sadece iki şey gerçekleşti o da Deron'un sanıyorum Beşiktaş'tan beri en iyi oyununu oynuyor olması ve Bogdanovic'in çaylaklık falan dinlemeyip üst düzey performans veriyor olması. Gerçi hakkını yemeyelim Garnett'te Nets'e geldiğinden beri en verimli dönemini geçiriyor olabilir ki onun katkısı olmasa özellikle pota altı yükü taşınamayacak.

Lopez ve JoJo ise beklentilerin, hatta potansiyellerinin çok altında sezon açılışı yaptılar. Gerçi Lopez'in artık kendisini bile kahreden injury prone durumundan ötürü pek ağır eleştirilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Nitekim halen kendisine gelememiş gözükse de maçlarda elinden geleni yapıyor olması zaten apayrı bir ayakta alkışlama durumunu beraberinde getiriyor. Umarım ve inşallah gerçekleşmez ama dizlerinin ne zaman patlayacağı belli olmayan bir oyuncu için zaten yarını yokmuş gibi oynamak, kontratının hakkını vermek bambaşka bir karakter meselesi ve bu harika duruşu Lopez yıllardır gösteriyor. 

JoJo ise yıllardır zaten düşüşte ve Nets'in onun için tekrar zirveye göz kırpmak için harika bir araç olduğu düşünülüyordu. Malesef olduğu yerde kalıyor ve orta sınıf skorer olarak takıma katkı sağlamaya devam ediyor. Biraz daha iyi olacaktır çünkü hem geçen yılların aksine Pierce'ın olmayışı ve Deron'un da elbet yavaş yavaş soğumaya başlayacak olması onu daha da ön plana itecektir ve kendisi de biraz daha kotayı yükseltecektir. Ama şu haliyle malesef sıradan bir oyuncudan öteye gidemiyor. 

Kidd ile harika bir ahenk yaşamayı başarmıştı takım ama Lionel Hollins ile halen bir sistem oturtulmuş gibi gözükmüyor. Bir şeyler deneniyor ama arayış halen bitmemiş ki inşaa aşamasına geçilmiş. Yine de Doğu'nun basitliğinden yararlanıp play-off yapabilirler gibime geliyor. Gerçi kadrosundaki yıldızlardan ikisi injury prone iken zirveyi hedeflemek çok büyük risk olsa gerek.


Charlotte Hornets

Geçen yılın Doğu'da en beklenmedik takımı bu sezon resmen kafasına sıktı ve büyük sıkıntılarla uğraşıyor. Geçen yıl kadrosundaki hemen herkesten yüksek verim alarak kendi çapında harika işler başaran Charlotte, bu sene tam tersi olarak istikrarsızlık abideliği yapmaya devam ediyor. Tabii bunun birinci sebebi Lance Stephenson hamlesi diyebiliriz. 

Kafa yapısı yüzünden Indiana da bile büyük eleştiriler alan ve dalga konusu olan Lance Stephenson, Hornets'te de at koşturmaya devam ediyor ve üstünde tam olarak kontrol sağlanabilmiş değil. Zaten Al-Jef, Kemba gibi istikrarsızlık abidelerinin yanında takımın net bir üç - dört pozisyon sıkıntısı doğmuşken bir de Lance ile uğraşıyor olmaları onları bitiriyor.

Charlotte çok izlediğim takımlardan biri değil o yüzden kısa geçeceğim fakat özellikle ligin kilit mevkiisi olarak düşündüğüm üç numarada hiçbir net oyuncunun olmaması onları büyük resimde bayağı zorlayacak hatta bitirecek gibi gözüküyor. MKG sezona iyi başlamış olsa da hem prone oluşu hem de sıfıra yakın şut tehdinin oluşu o mevkiiyi adeta çağ dışı bırakıyor ve takımı da bitiriyor. Zaten 4-14 gibi bir dereceyle ilk ayı bitirdiler ki bu geçen yıla göre takımın ne kadar kötü durumda olduğunu fazlasıyla gösteriyor. Özellikle McRoberts bayağı aranacak gibi duruyor.

Chicago Bulls 

Bu sezon en çok izlediğim takımların başında geliyor. Zaten Doğu'da desteklediğim takımda efsane Bulls'tan başkası değil. Sezon başlangıcında birkaç kaza yaşanmış olsa da görünürde Doğu'nun en iyi takımı olarak onları aday gösterebiliriz ve net olarak bir terslik olmazsa finalde görürler diye düşünüyorum. Biraz taraftar hayali gibi gözükse de zaten deplasmandaki 9-3'lük dereceleri beni destekliyor gibi gözüküyor. Gerçi kendi evlerinde 2-3 gibi bir dereceleri var ama iş kaza derken ondan bahsettik.

Öncelikle bu sezon Bulls adına en önemli olayın Jimmy Butler olduğundan bahsetmemiz gerekiyor. Kontrat sezonundaki Butler her ne kadar dengesiz bir kafa yapısına sahip olsa da adeta hayatının fırsatını kovalıyor gibi gözüküyor. Geçen yıl sadece 13.4 sayı ortalaması ile takım için sıradan bir destekleyici parça olan Butler, bu sezon istatistiklerini geçen yıl aldığı aynı sürede 21.9 sayı, 7.5 rebound, 3.1 asist ve 1.5 top çalma baremine kadar yükseltmeyi başardı. Bunları yaparken de maç başına sadece 1.7 top kaybı yapıyor. Tabii henüz sadece 15 maç geride kaldı ve bu maçların %75'inde Rose yoktu fakat Rose'un bu sezon daha fazla olmayacağını düşünürsek ve Thibodeau'nun sapıkça oyun tarzından ötürü de yine en az 38 dakika oynayacağını hesap edersek bu istatistiklerde pek oynama olmaz gibime geliyor. Düşse düşse en kötü 17-18 sayılara düşer ki bu kadar hırslı oyunla gerçekten zor gibi gözüküyor.

Geçen sezonun kahramanı ve en iyi savunmacısı Noah ise bu sezona biraz durgun girdi. Bu zaten Pau Gasol'un gelmesiyle beklenen bir şeydi ama sakatlığı sonrası yaşadığı ameliyat süreci ve sezona iyi hazırlanamaması, üstüne Thibodeau'nun onu olması gerekenden çok oynatması ile sakatlığının hafiften nüksetmesi vs. sıkıntı yaşamasına yol açtı. Yine de geçen yıla göre sadece bir tık altında performans gösterdiğini söylemek gerek. Sayı olarak tabii uzağında ama artık sayı atmasına gerek yok. Burada da diğer uzunumuz Gasol'den bahsetmek gerekiyor. Gasol yıllardır ilk defa oynamak istiyor ve gerçekten kendini vererek çaba sarf ediyor. Hücumda her ne kadar çok hatalı kararlar verse ve artık cidden bu tempoya göre ağır kalsa da şutör yanı onu ve Bulls ataklarını çok rahatlatıyor. Defansta ise tecrübesiyle fark yaratıyor ve Bulls'un savunma direncini yükseltiyor. Geçen yıllarda orada defans yapmayı sülalesine küfür olarak algılayan Boozer'dan sonra Noah'ta fazlasıyla rahatladı. 

Bulls için gerçekten kötü giden tek şey ise beklenildiği üzere Derrick Rose oldu. Son 2 senedir oyundan uzak kalan ve iki dizini de kaybederek tescilli olmasa da prone durumuna düşen Rose, bu sene de sıkıntıyla başladı. Daha şimdiden 6-7 maç kaçıran Rose sezonun geri kalanında ne yapacak belli olmaz ama eski halinden de pek eser yok gibi gözüküyor. Gerçi fiziksel olarak halen penetreleri ve patlayıcı bitiriciliğini sık sık kullansa da sakatlıklarından ötürü yöneltiği şutuyla da bayağı yüzdeli attığını söyleyebiliriz. Bundan sonra bizim beklediğimiz gibi farklı bir Rose olmayı kabul ederse Paul gibi kariyerini zirvede sürdürebilir fakat bu haliyle pek olmayacak gibi gözüküyor. 

Her halükarda Bulls artık her planını Rose'suzluğu da düşünerek yapmak zorunda kalacak. Aksi halde ona bu kadar bel bağlamak takımın hep üst düzey potansiyelde kalmasına ve ilerleyememesine yol açacak. Son 3 yılda olduğu gibi... 


Cleveland Cavaliers

Cavaliers tam beklentilerimin doğrultusunda ilerliyor ve bu seneyi bay geçecekler gibi gözüküyor. LeBron-Love hamleleri ve hali hazırda takımda bulunan Irving ile zirve hayalleri çabuk kurulsa da rüyadan erken uyanıldı ve gerçek dünyada işlerin o kadar kolay olmadığı bir kez daha ortaya çıktı.

Irving-LeBron-Love üçlüsü ve Blatt hamlesi ile sağlam bir takım kurulacağı izlenimi ilk başta yaratılsa da Cavs'ın salary cap sorunu ve eldeki diğer oyuncuların o kadar sağlam olmaması aslında sezon sonunun spoilerini veriyor. Varejao gibi dizleri her an patlamaya müsait baş altı bir uzunun yanında size olarak halen üst seviyeye ulaşamamış tecrübesiz, yetenekleri sınırlı bir dört numara olan Tristan Thompson'ın olması zaten başlı başına bir sorun. Nitekim Love ligin mevkiisinde en kötü savunma yapan oyuncularının başında gelirken tüm takımın dört-beş rotasyonunun bu üçlüden oluşuyor olması zaten Cavs'ı açık ara pota altının en kötü takımlarından biri haline getiriyordu.

Bunun yanında ilk beşin bir diğer oyuncusu Waiters'ın topu paylaşmayı sevmeyen yapısı her ne kadar köreltilmeye çalışılsa da tutmuyor ve kenardan destek verecek akıl sahibi, egosuz tek adam olan Delladenova'nın sakatlığı da takımı çok zor durumda bırakıyor. Koskoca takımda zaten diğer isimleri saymaya gerek yok nitekim katkı olarak zaten sınıfta kalıyorlar. 

LeBron nereye gitse şampiyonluk adayı olarak gösterilir ama Wade-Bosh gibi oyunun iki tarafını da mükemmel oynayan harika winner taşlar yerine Love-Irving gibi winnerlığı ispatlanmamış ve "küçük takımın yıldız oyuncusu" ünvanından başka bir şeyi olmayan adamlarla bu iş zor gibi gözüküyor. Hele ki bu adamların halen süper-star olup olmadığı bile tartışılırken Bosh'un Toronto'dan Miami'ye süper star olarak gelmiş olması bile aslında durumun vahametini açıklıyor.

Blatt'ın işi çok zor ki o da bunun farkında... Sürekli bir arayış içinde ve bu sezonda olabildiğince maç kazanıp, Doğu finalini hedeflemekten başka bir şey yapmayacaklar gibi gözüküyor. Yine de LeBron bu, bitti demeden bitmez. Tabii önce kendisinin de inanması gerekiyor.


Dallas Mavericks

Carlisle yine veteranları topladı ve gençlerle mikserlemeye başladı. Şampiyonluk sezonunun en önemli parçalarından biri takıma geri döndü ve yıllardır aranılan üç numara da bulundu. Oyun kurucu olarak ligin abilerinden Nelson ve istikrarsızlık denince ilk akla gelenlerden Felton da geldi. Kimilerine göre şampiyon şimdiden göz kırptı ama sezona malesef öyle kesin bir başlangıç yapılmadı.

Dallas Mavericks benim NBA'deki takımım, Nowitzki ise basketbola gittiğim dönemlerden kalma idolüm ki bu yüzden Mavericks'e karşı düzgün yorumlarda bulunamayabilirim. Zaten hakkında en çok düşündüğüm ve beklentilerimin olduğu takım, bu yüzden de biraz uzun olacak. Sıkmadan okumanız için bir şeyler yazmaya çalışacağız bakalım :)

Carlisle geçen yıl ki dengesiz takım ile şampiyon Spurs'e bela olmayı başarmıştı ve bir tık daha üst seviyede takım olsalardı eleyebilirlerdi. Bunun farkındaki bu sezon bir şampiyonluğa da gözünü dikti. Aslında ilk planlarda Bosh'un alınması ve ardından üç numaraya Parsons'un eklenmesiyle geri kalan mevkilerin doğaçlama doldurulması planlanmıştı ama Bosh'un gelmemesiyle birlikte ele geçen fırsatlar değerlendirildi ve eski dostlar geri çağrıldı. 

Carmelo'yu elde tutmak için devasa bir kontrat vermek isteyen NYK'nin kadro boşaltacağını duyan Donnie Nelson ve Carlisle bu fırsattan yararlandılar ve eski dost Tyson'ı onlardan istediler. Carlisle'ın isteği üzerine Felton'u da listeye ekleyen Nelson sonunda dört oyuncusunu (Dalembert, Calderon, Larkin, Ellington) elden çıkardı ve bu isimleri takıma kattı.

Felton'un takıma katılacak olması dümenin ona verileceğini düşündürtmüştü. Fakat Pop'tan sonra ligin istikrarsız, dengesiz oyuncularını kampçılayıp yıldıza çevirmeyi en iyi beceren koçu için bile tek başına alınmayacak risk gibi gözüküyordu. Esasen oyun içinde bir çok handikabı olan ama profesyonelliği ve mental olarak takımı taşımasıyla ligde mevkisindeki en iyi adamlardan biri olan Jameer Nelson'la da bu yüzden anlaşıldı. Nelson takımı genel olarak taşıyacak, Felton kenardan gelip tecrübesiyle ikinci beşi ve dolaylı olarak takımı co-pilot olarak taşıyacak.  Bir nevi Kidd - Terry birlikteliği böyle sağlanmış oldu. 

Marion'un şampiyonluk sezonundan sonraki düşüşüyle birlikte yıllardır çok yönlü modern bir üç numaraya hasrettik ve bu sezon paraya kıyılarak Parsons alındı. Her ne kadar Rockets sirkinden sonra buradaki disipline ayak uyduramamış olsa da yavaş yavaş form tutmaya başlayan Parsons, takımın gerçek anlamda katalizörü olacak gibi gözüküyor ve şimdiden bunu iyi şekilde yapmayı başarıyor. 

Monta Ellis de sezona istikrarsız başladı fakat takımın genel havası bu yönde seyrediyor. Carlisle normal sezonu pek umursamıyor ve gerektiği kadar oyuncuları zorluyor. Bu önemli çünkü yaş ortalaması yüksek bir takımlar ve Batı gibi bir konferansta gereksiz zorlama uzun sürede takıma bayağı zarar verebilir. Ayarında gidiyorlar.

Felton henüz sezonu açamadı ama kenardan gelen isimler ise takımın yükünü iyi derecede sırtlayabiliyor. Zaten ikinci beş konusunda ligin Denver'dan sonraki en iyi takımı kağıt üstünde Dallas ve bunu şimdiden performanslarını izleyebildiğimiz Wright, Harris, Barea, Jefferson ile realitey de dökebiliriz. 

Nowitzki için ayrı bir bölüm açmakta fayda var diye onu en sona bıraktım. Nitekim bambaşka bir karakter olduğunu artık ifade etmeye gerek yok. Artık son sezonlarına doğru yaklaştığının farkında ve bir şampiyonluk daha istiyor. Bunun içinde fedakarlık yapma kararı alan Nowitzki sezon başında yeni transferler için kontratında fedakarlık yaptı ve masada 18 milyon dolardan fazla para bırakarak indirime gitti. Bu paranın Parsons ve Nelson için kullanıldığı da düşünülünce bu adama bir şampiyonluk daha yakışır demekten başka elden bir şey gelmiyor.

Şampiyonluk zor bir ihtimalde değil. Batının belalısı Spurs'e ciddi anlamda kafa tutabilen tek takım yıllardır hep Dallas olmuştur ve bu sene onlardan daha iyi gözüküyorlar. Kağıt üstünde yine en büyük rakip olsa da bu sezon kendilerine GSW de rakip olacak gibi gözüküyor ama ikisini de geçebilecek kaliteye sahipler. Hele Nowitzki bu kadar çok istiyorken ve Tyson-Nelson da sezonu çok iyi açmışken boş hayalde değil!



Denver Nuggets

İki senedir garip bir şekilde en çok izlediğim NBA takımı olmayı başardılar. Tabii bunda fantasy takımlarıma buradan çok adam alıyor oluşumunda etkisi oldu. Bunun yanında Batı konferansının geneline maçlarının sürekli daha erken başlıyor oluşu da izleme rahatlığı açısından önemli diyebilirim.

Geçen sezondan itibaren Brian Shaw ile yola çıkan Nuggets aslında son 3-4 yıldır yarattığı koparan takım kimliğini de çöpe attı. Shaw çok iyi bir koç olsa da "bildiğimden şaşmam, benden iyisini bilen de yoktur." akımını temsil eden bir egoya sahip. Hızlı hücumlarla rakibini ısırmayı seven kaos düzeninin kusursuz işlediği Nuggets'ı alıp sistematik bir üçgen hücum takımına çevirmeyi çalışan Shaw, tabii ki başarısız olmuştu fakat bundan geçen sezon boyunca hiç vazgeçmedi. Ara ara eskiye dönüş olsa da sezon boyu ortalama seyreden takım sezon sonu kendiliğinden eski haline dönmek zorunda kalınca da gerçek bir kez daha ortaya çıkmıştı. 

Bu sezon üçgenden kısmen vazgeçen Shaw için başka bir sorun ortaya çıktı. Plansızca ve düşünmeden yapılan oyuncu transferleri ve sözleşmeleri yüzünden ilk beşin belli olmaması oyuncuları büyük ölçüde etkiledi ve medya açıklamaları, kavgalar, küskünlükler ile sezon açıldı.

Geçen yıl aldığı süreleri kusursuza yakın değerlendiren Randy Foye ve Wilson Chandler o mevkii de varken gidip bu sezon Afflalo'nun alınması başlı başına bir sorunu yanında getirirdi. Wilson Chandler'ın geçen sezon ki oyunundan sonra kesilemeyecek bir oyuncu haline gelmesiyle Gallinari'nin dönüş vakti gelmesi, üstüne Darrell Arthur gibi artık süre isteyen kaliteli bir oyuncunun da olmasıyla birlikte rotasyon iyice birbirine karıştı ve içinden çıkılamaz bir hal aldı.

Kısa rotasyonunun yanı sıra Mozgov'un artan formu ve harika geçen pre-season'ın ardından kafaca sorunlu Hickson ve Javale'ın arka plana itilmesi düşünülüyordu. Lakin özellikle Hickson'ın savunma kanadındaki yetenekleri de vazgeçilmeyecek düzeydi. Onun kenara gelmesi ve Hickson'ın sesinin bu yüzden çıkmasıyla 2 senedir doğru düzgün basketbol oynayamayan Javale'in ağlaması da eklenince bir cümbüşte orada çıktı. Medya açıklamaları, huzursuzluk vs. derken sezona rezil başlayan Denver da ipler biraz gerilmiş olsa gerek ki 1-6'lık girişten sonra 8-2'lik bir seri yakalandı ve 9-8 galibiyet oranı yakalandı. 

Öncelikle Denver'ın oyunundan bahsetmek gerekirse tamamen klasik, oyuncu yeteneklerine orantılı kaos pnr'ının olduğunu görüyoruz. Lawson'un kumanda ettiği ve özellikle harika iki şutörün destek olduğu tempolu bir oyun oynuyorlar. Faried her ne kadar Shaw ile eski günlerini aratsa da özellikle hücumda rakip savunmaları çok yıpratıyor ve hızlı hücuma çıkmalarına engel oluyor. Mozgov oyunun iki tarafını da iyi oynamaya başladı ve bu da onun 10 sayı 7.5 rebound ortalamasıyla kariyer sezonunu yaşamasına yol açtı. Gerçi Mozgov'un istatistik ötesinde iyi bir savunma katkısı verdiğini de belirtmek gerekiyor. Afflalo geçen seneki gibi değil ama zaten geçen seneki gibi bir Orlando takımı da yok. Chandler kaldığı yerden devam ediyor ve ilk beşte harika bir düzen işliyor.

Gelelim Denver'ın asıl fark yarattığı noktaya, ikinci beş konusuna. Yukarıda takımın en büyük sorunu olarak düşüncesizce yapılan transferlerden bahsettik. Bu rotasyon kalabalığı ise orantılı olarak onlara ligin en iyi ikinci beşine sahip olma avantajını getirdi. Kimi zaman sahada ilk beşten kimse yokken harika işler yapabiliyorlar ve yanlış hatırlamıyorsam maç başına attıkları 28.2 bench sayısıyla da ligin bu alandaki en iyi takımıydılar. 

Nate Robinson-Foye-Gallinari-Hickson-Javale beşlisinin yanı sıra rotasyonda 2-3-4'lerin hepsinde kullanılan Darrel Arthur da eklenince Philadelpia'dan bile daha iyi bir takım karşımıza çıkıyor. Zaten Denver bir çok maçında ikinci beşler sahaya indiğinde koparıyor ya da genelde olduğu gibi geri dönüş yaparak maçta kalıyor, alıyor. 

Yine de Denver konusunda beni rahatsız eden tek şey Shaw'ın bahsettiğim tutumu ve takımın başına bela açacağını düşünmem oluyor. Gallinari gibi bir yeteneğe süre vererek özgüvenini tekrar kazanması gerekirken ilk beşten onu hemen düşürmesi ve ayrıca Faried'i de olduğu gibi değilde kendi kafasındaki gibi kullanmaya çalışması, zorlaması bayağı sorun yaratacak gibi gözüküyor. Chandler esasen altıncı adam için kusursuz bir hamle iken ellerinin de soğumasını istemediği için onun egosuna yenik düşmesi, rotasyonu buna göre şekillendirmesi de Shaw'ın eksisi... 

Eksiler-artılar birbirine tam denk gibi gözüküyor şuan takımda ve ona denk bir seyir var ortada, Batı da playoff yapmaları çok zor ama özellikle kendi evlerinde herkese bela olan o takım geri geliyor gibi gözüküyor. Farklı bir tarzda olsa da tekrar ısırmaya başlarlar. 



Detroit Pistons

Ligin bir başka sirk takımına daha hoş geldiniz. Oldum olası Pistons'u sevmediğim için her sene olduğu gibi bu sene de onları dışarıdan göz ucuyla takip ediyorum ve maçlarını da en az düzeyde izlemeye özen gösteriyorum. Yine de bazen rakibi için izlemek için zorunda kaldığımdan onlara da maruz kaldım. 

Pistons son yıllarda NYK ile birlikte bu ligin en kötü yönetilen takımıydı. Bucks falan da belki diyebiliriz ama en azından sonra yıllardaki toparlanma hamleleri, en azından isteği onları aradan çıkarttı. Pistons için ise denilebilecek tek şey ise: "ligin zirvesinden, ligin en az bilet satan ve TV de izlenen takımı olmaya giden yol" dur.

Zaten buna sebep olan zihniyeti de en iyi takımın kadrosuna bakarak görebiliyoruz.

Drummond - Monroe - Josh Smith - Caldwell Pope - Jennings

Philadelpia'nın D-League kadrosu kurulurken bile daha fazla üzerine düşünülmüştür. Drummond gibi ligin en dominant uzunlarından biri, hatta en dominantı olabilecek potansiyele sahip bir adamın yanına kendisi kadar size'ı olan üç yüksek potansiyelli adamı alıp kontratların tamamını onlara bağlamak...

Her ne kadar oyun tarzları farklı da olsa aynı görevi yapmakla yükümlü üç adamı yan yana oynatmak zorunda kalınca da ve kısa mevkisinde topu ligin aydınlık beyni ile değilde yanık beyni ile öne çıkan en dengesiz adamı Jennings'e bırakınca ortaya şimdikinden farklı bir sirk çıkmıyor.

Van Gundy'ı başkanı takıma getirdiklerinde bu takımı adam eder demiştik fakat onun için bile ekstra zor bir görev çıktığını bir ay geride kalırken görebiliyoruz. Drummond - Monroe ikilisinin, iki safkan beş numaranın sırasıyla dört denendiği ve yıllardır dört numara oynamaya alışmış ve size ı da buna göre şekillenmiş dört numara Josh Smith'in üç numara oynamaya kastığı bir takım...

Pek konuşmak istemiyorum. Şuan takımda yolunda giden tek şey var o da KCP'un istikrarlı bir şekilde ufak ufakta olsa üstüne koyuyor olması. Ha bir de hakkını yemeyelim Monroe handikaplara rağmen dört numarada bayağı işi kotarıyor. Ama Drummond'un potansiyelini yitirip sıradanlaştığı ve Josh Smith'in sürekli geriye gittiği takım hakkında pek bir şey konuşmaya da gerek yok.

3-14, derece konuşsun. Philadelpia'dan sonra ligin en kötü takımı... 


Golden State Warriors

Ligin en beklenmeyen takımı, sürpriz üstüne sürpriz yapmaya devam ediyor. 14-2 ile sezona başladılar ve patır patır oynamaya devam ediyorlar. Esasen çok izlediğim bir takım değil ama onları takip etme şansına eriştiğim kısa dönemlerde bile oyunları apayrı bir zevk veriyor. Fantasy takımlarımda buradan bir tane bile adam yok diye o kadar üzülüyorum ki!

Steve Kerr'in takımın başına geçmesiyle birlikte takımın geleceği hakkında büyük şüpheler vardı fakat hepsini umut parçalarına dönüştürmeyi başardı. David Lee'nin sakatlığında prone Bogut'un pota altını taşıyamayacağı düşünülürken o Draymond Green'i PF'ye çevirmeyi başardı ve istikrarsızlık abidesi Speights'ten bile verim almayı başardı. Üstüne üstlük bunları yaparken Bogut'tan yıllardır olduğunun aksine Bucks'taki çaylak sezonu istatistiklerini almayı başardı. Beyaz Shaq olmaya göz kırpan o dominant canavar geri döndü!

Tabii pota altından giriş yaptık ama kısa konusu da bambaşka bir başarı hikayesi, özellikle Harrison Barnes'tan bahsetmek gerekiyor. Sezona kötü giriş yapsa da ondan istikrarlı bir skorer, bunun yanında iyi bir katalizör yaratmayı başaran Kerr, ayrıca Igoudala'nın da altıncı adam olarak en iyi şekilde değerlendirilmesine yol açtı. 

Klay ve Curry'den bahsetmeye gerek bile yok. Klay bu ligin aslında en dengesiz oyuncularından biri ama onun kadar iyi şutör var mı bilemiyorum. Zaten şutlarıyla skor yükünü O'nun üstünden alırken bunu hiç zorlanmıyor. O ise yani Curry, hayatının en iyi zamanlarını geçiriyor olabilir çünkü dizlerinde sızlama bile olmadan harika bir performans ortaya koyuyor. Prone olduğu gerçeğini biz bile unuttuk, yarın yokmuşçusuna oynayanlar arasında kesinlikle en muazzam olanı çünkü performansıyla bir takımın kaderini değil, ligin kaderine şuan etki ediyor. 23.8 sayı, 7.5 asist, 5.8 rebound ve 2 top çalma ortalaması ile adeta ligin en iyi oyun kurucu benim diyor.




Şimdilik ilk parçayı burada bitirelim. Buraya kadar yazdığımız takımların genel yapısında bir değişiklik olacağını hiç sanmıyorum. All-Star'a kadar aynı şekilde ilerlerler. O yüzden burada keselim dedim, fazlaca yazdık bile. Part 2 ile özellikle Houston, Lakers, Minnesota (Dallas sonrası ikinci takımımız) ve New York'tan fazlaca bahsedeceğim. Özellikle New York'tan bayağı bahsedeceğim...

En kısa zamanda görüşmek üzere... 

1 yorum:

  1. Cleveland yorumları sanırım erken oldu. Gerçi şerh düşmüşsünüz Lebron'un işi belli olmaz diye. Her ne kadar bosh-wade ile karşılaştırılamayacak kadar kariyersiz ve şimdilik bir alt grubun oyuncusu olsalar da LeBron'u çok daha iyi tamamlayacak bir ikili love-irving. Zira lebron hep ilgiyi çektiğinde şut atacak adamlara ihtiyaç duyar. Oysa bosh da wade de lebron'un iyi yaptığı şeyleri iyi yapan resmen birbilerin baltalyan bir üçlüydü. 4 yıldaki 2 kupa iki final tamamen oyuncuların özellikle de LBJ'nin büyüklüğünden ve müthiş bir savunmacı koça sahip olmalarından kaynaklandı. Misal Wade ile Durant olsalar yan yana çok daha müthiş bir birliktelik çıkardı.

    Miami'de 4'e yakınsayan ve daha ağır işlere takılmak zorunda kalan Lebron kariyerinde ilk kez ribaund düşünmesine gerek olmayacak iyi ribaundcularla oynuyor. Kötü bir ribaundçu olmasa da ribaund onun ayırd edici özelliği değil. Oysa pasları daha doğrusu saha görüşü (pas dengesini çok beğenmiyorum aslında bir kidd/nash gibi hazır paket şeklinde gitmiyor pasları) onun NBA tarihine geçmesini sağlayacak özelliği. İlk defa bu işe çok daha fazla ağırlık verebiliyor. Zira Love top isteyerek oynayan adam değil. Kyrie de klasik point guard'dan ziyade 1.5 numara. Bu sayede hem asist işi LBJ'ye kalıyor hem de LBJ olmasa da kendi başına skor üretibelecek bir guarda sahip olmuş oluyorsun.

    Ben de cleveland'ın bu kadar çabuk toparlanacağını düşünmemiştim böyle giderlerse doğu birincisi olurlar. Ama finale çıkabilseler bile (bence rakip Chicago) batıdaki takımlarla boy ölçüşmeleri bu yıl zor gibi. Ama ortada bir koç var. Lebron yine ilk defa gerçek bir koçla çalışıyor ki NBA'de zaten bir kaç tanelerdi. Küçük ama işlevsel bi iki parçayla çok sağlam ve kalıcı bir takım ortaya çıkacak gibi.

    YanıtlaSil