tag:blogger.com,1999:blog-40202409474524768732024-03-13T02:38:32.567+03:00Bir topun peşinde...Sporun duygusal yönü.Eser Değirmencioğluhttp://www.blogger.com/profile/08520155559571891282noreply@blogger.comBlogger86125tag:blogger.com,1999:blog-4020240947452476873.post-69837670693842876582014-12-02T13:51:00.001+02:002014-12-02T13:52:07.722+02:00NBA: Bir Ayın Ardından... (Part 1)<div>
Her ne kadar başlığımızda bir aylık zaman dilimini ele aldıysak gerek tembellik, gerek iş güç yüzünden yazının paylaşılması, gerekli güncellemeler yapıldıktan sonra bir ay, bir haftayı buldu. Uzun zamandır bloga yazı yazmayan ben için bayağı zor oldu ama kısa kısa toparlamaya çalıştım, en kısa haliyle giriş kısmını bitirmeye çalışıp, NBA de bir ay, bir hafta içinde takımlar adına neler oldu değerlendirelim dedim. </div>
<div>
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://www.superstartickets.com/blog/wp-content/uploads/2014/08/NBA-2014-2015-schedule.jpg-large.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://www.superstartickets.com/blog/wp-content/uploads/2014/08/NBA-2014-2015-schedule.jpg-large.jpg" height="200" width="400" /></a></div>
<div>
<br /></div>
<div>
Başlamadan önce kısaca da belirtmem gerekiyor ki bütün maçları izleme şansım olmadığı gibi bütün takımları da izleme fırsatım olamadı. Hemen hemen her takımın en az birer maçını izlemeyi başardım fakat bazı takımlara karşı halen pek sıcak olamadığım için zaman ayırmak istemedim. Örneğin bu sezon sadece bir iki kez Atlanta ve Charlotte maçı izlemişken hemen hemen Denver, Utah, New York'un bütün maçlarını izledim. Yorum kısımlarında bunları belirteceğim, neyse yine uzun tuttuk girişi hemen başlayalım. Takım sıralamasında alfabetik olarak girişimizi yapalım ve kısa kısa NBA'in ilk ayından bahsedelim.</div>
<div>
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
<b><u><span style="font-size: large;">Atlanta Hawks</span></u></b></div>
<div>
<b><u><span style="font-size: large;"><br /></span></u></b></div>
<div>
Girişte de belirttiğim üzere ligin en az izlediğim takımlarından biri Atlanta Hawks ve gördüğüm kadarıyla da genelde de en az takip edilen takımların başında geliyor. Yıllardır sıkıcı basketbol konusunda adeta bir marka haline gelen Hawks, Teague ve Horford'un yükselişi ve Millsap'ın alınmasından sonra değişecek gibi gözüküyordu ama malesef halen aynı yörünge de seyrediyorlar. Sıkıcı, doğrusu durağan basketbol istikrarsızlığı yanında getiriyor ve geçen özellikle Horford'un sezonu kapatmasıyla çok büyük sıkıntılar çekmişlerdi. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
Bu sezon yola yine Horford'un dizlerinde kumara girdiler. Teague ve Millsap ile üçgeni tamamlayan Hawks, Korver ve DeMarre gibi gerçek iki profesyonelle de ilk beşini tamamladı. İlk beşin yanına destekleyici olarak ligin bana kalırsa en iyi kısa savunmacısı Sefolosha'nın gelmesiyle birlikte Antic, Scott, Schroder bulunuyor. Her ne kadar kağıt üstünde iyi gözükseler de kadro darlığı olası sakatlıklarda ve yoğun fikstürde her şekilde ortaya çıkacaktır. Zaten temel sorun ise takımın bel kemiği olarak gördüğümüz Horford ve Teague'in potansiyel nükleer bomba olması diyebiliriz.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Horford'un hava girmesi ve performansının normal dönmesiyle takım şuan yükselişte olsa da dizlerinin ne zaman su kaynatacağı hiç belli değil. Ligin asist liderlerinden biri olmasına rağmen top kontrolü ve karar verme mekanizmasında sürekli sorun yaşayan Teague'in beyninin de nerede error vereceği hiç belli olmuyor. Bu sezon az izlemiş olsam da geçen yıl Teague'in fantasy takımlarımda yer almasından ötürü fazlaca izlemiş biri olarak rahatlıkla bunu iddia edebilirim ki bu sezon da izlediğim maçlarda benzerdi. Çıkıp 30 sayı, 10 asist yapabilecek potansiyeli de var ama 7 top kaybı, 5/18 isabet ile 12 sayı, 2 asist ile de kalabilecek potansiyele sahip ki bu sezon Game Log'undan benzeri olduğunu da görebilirsiniz. </div>
<div>
<br />
Millsap'ın çok iyi bir oyuncu olmasına rağmen takım taşıyacak bir kimliğinin olmaması ve Korver-DeMarre ikilisinin de standart yan parça olmaktan öteye gidemeyecek olması da Atlanta'nın en büyük sorunları ki bu sezon Sefolosha ve kısmen Schroder dışında kenardan da iyi katkı alamıyorlar.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Doğu da Horford - Teague - Millsap üçlüsü sağlıklı kaldığı sürece Atlanta her şekilde playoff yapacak gibi gözüküyor ama gerisinin geleceğini pek düşünmüyorum. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
<b><u><span style="font-size: large;">Boston Celtics </span></u></b></div>
<div>
<b><u><span style="font-size: large;"><br /></span></u></b></div>
<div>
Bu sezon yine bolca izlediğim takımlardan biri Celtics, zevk veren bir basketbol oynuyorlar ama daha fazlası yok. Öncelikle belirtmem gerek ki bu takımdan zaten daha fazlasını da beklememek gerekiyor. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
Takımın yıldız oyuncusu konumunda ligin en istikrarsız ve topa küsen adamlarından biri olan Rondo'nun olduğu bir takım zaten gününü yaşamaktan da öteye gidemez. Yine de yapı taşları böylesine dengesiz olan bir takımın bu kadar iyi basketbol oynuyor olmasını da ayakta alkışlamak gerekiyor. Bunun temel sebebi ise çok belli: Brad Stevens.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Çaylak sezonunu geride bırakan koç ikinci senesinde kendisi gibi aç bir takımı en iyi şekilde idare ediyor. Henüz bunu konuşmak için erken ama açık ara NBA'in en kariyerli ve iyi koçlarından biri olmaya aday gözüküyor. Kolej alt liginde keşfedildiği ufak ötesi Butler'a hayal edilemeyecek kadar büyük başarıla yaşatan Stevens zaten bu ışığı o günlerden veriyordu ama NBA'e kısa sürede adapte olmasıyla insanları daha da heyecanlandırmayı başardı.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Ainge gibi harika bir GM ile çalışma şansını da yakalayan Stevens için gelecek ne gösterir bilinmez ama şuan ki takım ile bir geleceğinin olmadığı, en azından şuankinden farklı olmadığı da net bir şekilde gözüküyor.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Kontrat sezonundaki Rondo'nun buna rağmen istikrarsız ve oyuna küsen kafaya yapısının yanında takımın skor yükünü çekmesi beklenen Jeff Green'in bekleneni bir türlü veremeyişi de can sıkıcı hal almaya başlıyor. Zaten kendisinden altıncı adam skorerliği dışında bir şey bekleyecek ender yapılardan biri de şuan ki Boston gibi takımlar olabilirdi. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
Brad Stevens bu kadar sorunlu parçası olan bir takımdan kendi gibi başarıya aç, hedefi olan oyuncuları da çıkarmayı harika başardı. Henüz 38 yaşında olmasına ve üst düzey tecrübesi olmamasına rağmen sadece geçen yılla bile kıyaslandığında Sullinger, Olynyk ve Bass'ın bir-iki seviye değil, on seviye birden atlamasına yol açtı. Özellikle Sullinger bambaşka bir boyuta çıktı ve bu hızla ilerlemeye devam ederse ligin mevkiisindeki ve görevindeki en değişilmez isimlerinden biri haline gelebilir. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
Celtics'ın All-Star arasında ve sezon sonunda ne yapacağını çok merak ediyoruz ama Rondo'ya kontrat vermeyip geçen seneki tanking ve bu seneki detoks hamlesini iyi değerlendirmesi gerektiğini düşünenlerdenim. Zaten Smart henüz o ışığı tam veremese de bu lig standartlarında üst düzey bir PG olma potansiyeline sahip gözüküyor ve Brad Stevens'ın ellerinde de olabilir gibi gözüküyor. Yatırımı onun üzerine kurup belki üst düzey bir 2-3 hamlesi ile takım artık beklenen yükselişe de erkenden geçebilir. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
<b><u><span style="font-size: large;">Brooklyn Nets</span></u></b></div>
<div style="text-align: center;">
<b><u><span style="font-size: large;"><br /></span></u></b></div>
<div>
Benim gözümde ligin hayal kırıklığı takımlarından biri de malesef Nets diyebilirim. Aslında ne umduk ki niye hayal kırıklığı oldu dememiz de gerek nitekim zaten hedefsiz olarak görülüyordu. Nets adına harika diyebileceğimiz sadece iki şey gerçekleşti o da Deron'un sanıyorum Beşiktaş'tan beri en iyi oyununu oynuyor olması ve Bogdanovic'in çaylaklık falan dinlemeyip üst düzey performans veriyor olması. Gerçi hakkını yemeyelim Garnett'te Nets'e geldiğinden beri en verimli dönemini geçiriyor olabilir ki onun katkısı olmasa özellikle pota altı yükü taşınamayacak.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Lopez ve JoJo ise beklentilerin, hatta potansiyellerinin çok altında sezon açılışı yaptılar. Gerçi Lopez'in artık kendisini bile kahreden injury prone durumundan ötürü pek ağır eleştirilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Nitekim halen kendisine gelememiş gözükse de maçlarda elinden geleni yapıyor olması zaten apayrı bir ayakta alkışlama durumunu beraberinde getiriyor. Umarım ve inşallah gerçekleşmez ama dizlerinin ne zaman patlayacağı belli olmayan bir oyuncu için zaten yarını yokmuş gibi oynamak, kontratının hakkını vermek bambaşka bir karakter meselesi ve bu harika duruşu Lopez yıllardır gösteriyor. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
JoJo ise yıllardır zaten düşüşte ve Nets'in onun için tekrar zirveye göz kırpmak için harika bir araç olduğu düşünülüyordu. Malesef olduğu yerde kalıyor ve orta sınıf skorer olarak takıma katkı sağlamaya devam ediyor. Biraz daha iyi olacaktır çünkü hem geçen yılların aksine Pierce'ın olmayışı ve Deron'un da elbet yavaş yavaş soğumaya başlayacak olması onu daha da ön plana itecektir ve kendisi de biraz daha kotayı yükseltecektir. Ama şu haliyle malesef sıradan bir oyuncudan öteye gidemiyor. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
Kidd ile harika bir ahenk yaşamayı başarmıştı takım ama Lionel Hollins ile halen bir sistem oturtulmuş gibi gözükmüyor. Bir şeyler deneniyor ama arayış halen bitmemiş ki inşaa aşamasına geçilmiş. Yine de Doğu'nun basitliğinden yararlanıp play-off yapabilirler gibime geliyor. Gerçi kadrosundaki yıldızlardan ikisi injury prone iken zirveyi hedeflemek çok büyük risk olsa gerek.</div>
<div>
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://a.espncdn.com/photo/2013/1202/nba_a_stephenson_d1_1296x729.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://a.espncdn.com/photo/2013/1202/nba_a_stephenson_d1_1296x729.jpg" height="225" width="400" /></a></div>
<div>
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
<u><b><span style="font-size: large;">Charlotte Hornets</span></b></u></div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div>
Geçen yılın Doğu'da en beklenmedik takımı bu sezon resmen kafasına sıktı ve büyük sıkıntılarla uğraşıyor. Geçen yıl kadrosundaki hemen herkesten yüksek verim alarak kendi çapında harika işler başaran Charlotte, bu sene tam tersi olarak istikrarsızlık abideliği yapmaya devam ediyor. Tabii bunun birinci sebebi Lance Stephenson hamlesi diyebiliriz. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
Kafa yapısı yüzünden Indiana da bile büyük eleştiriler alan ve dalga konusu olan Lance Stephenson, Hornets'te de at koşturmaya devam ediyor ve üstünde tam olarak kontrol sağlanabilmiş değil. Zaten Al-Jef, Kemba gibi istikrarsızlık abidelerinin yanında takımın net bir üç - dört pozisyon sıkıntısı doğmuşken bir de Lance ile uğraşıyor olmaları onları bitiriyor.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Charlotte çok izlediğim takımlardan biri değil o yüzden kısa geçeceğim fakat özellikle ligin kilit mevkiisi olarak düşündüğüm üç numarada hiçbir net oyuncunun olmaması onları büyük resimde bayağı zorlayacak hatta bitirecek gibi gözüküyor. MKG sezona iyi başlamış olsa da hem prone oluşu hem de sıfıra yakın şut tehdinin oluşu o mevkiiyi adeta çağ dışı bırakıyor ve takımı da bitiriyor. Zaten 4-14 gibi bir dereceyle ilk ayı bitirdiler ki bu geçen yıla göre takımın ne kadar kötü durumda olduğunu fazlasıyla gösteriyor. Özellikle McRoberts bayağı aranacak gibi duruyor.</div>
<div>
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
<b><u><span style="font-size: large;">Chicago Bulls </span></u></b></div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
Bu sezon en çok izlediğim takımların başında geliyor. Zaten Doğu'da desteklediğim takımda efsane Bulls'tan başkası değil. Sezon başlangıcında birkaç kaza yaşanmış olsa da görünürde Doğu'nun en iyi takımı olarak onları aday gösterebiliriz ve net olarak bir terslik olmazsa finalde görürler diye düşünüyorum. Biraz taraftar hayali gibi gözükse de zaten deplasmandaki 9-3'lük dereceleri beni destekliyor gibi gözüküyor. Gerçi kendi evlerinde 2-3 gibi bir dereceleri var ama iş kaza derken ondan bahsettik.</div>
<div style="text-align: left;">
<br />
Öncelikle bu sezon Bulls adına en önemli olayın Jimmy Butler olduğundan bahsetmemiz gerekiyor. Kontrat sezonundaki Butler her ne kadar dengesiz bir kafa yapısına sahip olsa da adeta hayatının fırsatını kovalıyor gibi gözüküyor. Geçen yıl sadece 13.4 sayı ortalaması ile takım için sıradan bir destekleyici parça olan Butler, bu sezon istatistiklerini geçen yıl aldığı aynı sürede 21.9 sayı, 7.5 rebound, 3.1 asist ve 1.5 top çalma baremine kadar yükseltmeyi başardı. Bunları yaparken de maç başına sadece 1.7 top kaybı yapıyor. Tabii henüz sadece 15 maç geride kaldı ve bu maçların %75'inde Rose yoktu fakat Rose'un bu sezon daha fazla olmayacağını düşünürsek ve Thibodeau'nun sapıkça oyun tarzından ötürü de yine en az 38 dakika oynayacağını hesap edersek bu istatistiklerde pek oynama olmaz gibime geliyor. Düşse düşse en kötü 17-18 sayılara düşer ki bu kadar hırslı oyunla gerçekten zor gibi gözüküyor.</div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
Geçen sezonun kahramanı ve en iyi savunmacısı Noah ise bu sezona biraz durgun girdi. Bu zaten Pau Gasol'un gelmesiyle beklenen bir şeydi ama sakatlığı sonrası yaşadığı ameliyat süreci ve sezona iyi hazırlanamaması, üstüne Thibodeau'nun onu olması gerekenden çok oynatması ile sakatlığının hafiften nüksetmesi vs. sıkıntı yaşamasına yol açtı. Yine de geçen yıla göre sadece bir tık altında performans gösterdiğini söylemek gerek. Sayı olarak tabii uzağında ama artık sayı atmasına gerek yok. Burada da diğer uzunumuz Gasol'den bahsetmek gerekiyor. Gasol yıllardır ilk defa oynamak istiyor ve gerçekten kendini vererek çaba sarf ediyor. Hücumda her ne kadar çok hatalı kararlar verse ve artık cidden bu tempoya göre ağır kalsa da şutör yanı onu ve Bulls ataklarını çok rahatlatıyor. Defansta ise tecrübesiyle fark yaratıyor ve Bulls'un savunma direncini yükseltiyor. Geçen yıllarda orada defans yapmayı sülalesine küfür olarak algılayan Boozer'dan sonra Noah'ta fazlasıyla rahatladı. </div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
Bulls için gerçekten kötü giden tek şey ise beklenildiği üzere Derrick Rose oldu. Son 2 senedir oyundan uzak kalan ve iki dizini de kaybederek tescilli olmasa da prone durumuna düşen Rose, bu sene de sıkıntıyla başladı. Daha şimdiden 6-7 maç kaçıran Rose sezonun geri kalanında ne yapacak belli olmaz ama eski halinden de pek eser yok gibi gözüküyor. Gerçi fiziksel olarak halen penetreleri ve patlayıcı bitiriciliğini sık sık kullansa da sakatlıklarından ötürü yöneltiği şutuyla da bayağı yüzdeli attığını söyleyebiliriz. Bundan sonra bizim beklediğimiz gibi farklı bir Rose olmayı kabul ederse Paul gibi kariyerini zirvede sürdürebilir fakat bu haliyle pek olmayacak gibi gözüküyor. </div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
Her halükarda Bulls artık her planını Rose'suzluğu da düşünerek yapmak zorunda kalacak. Aksi halde ona bu kadar bel bağlamak takımın hep üst düzey potansiyelde kalmasına ve ilerleyememesine yol açacak. Son 3 yılda olduğu gibi... </div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
<u><b><span style="font-size: large;">Cleveland Cavaliers</span></b></u></div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
Cavaliers tam beklentilerimin doğrultusunda ilerliyor ve bu seneyi bay geçecekler gibi gözüküyor. LeBron-Love hamleleri ve hali hazırda takımda bulunan Irving ile zirve hayalleri çabuk kurulsa da rüyadan erken uyanıldı ve gerçek dünyada işlerin o kadar kolay olmadığı bir kez daha ortaya çıktı.</div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
Irving-LeBron-Love üçlüsü ve Blatt hamlesi ile sağlam bir takım kurulacağı izlenimi ilk başta yaratılsa da Cavs'ın salary cap sorunu ve eldeki diğer oyuncuların o kadar sağlam olmaması aslında sezon sonunun spoilerini veriyor. Varejao gibi dizleri her an patlamaya müsait baş altı bir uzunun yanında size olarak halen üst seviyeye ulaşamamış tecrübesiz, yetenekleri sınırlı bir dört numara olan Tristan Thompson'ın olması zaten başlı başına bir sorun. Nitekim Love ligin mevkiisinde en kötü savunma yapan oyuncularının başında gelirken tüm takımın dört-beş rotasyonunun bu üçlüden oluşuyor olması zaten Cavs'ı açık ara pota altının en kötü takımlarından biri haline getiriyordu.</div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
Bunun yanında ilk beşin bir diğer oyuncusu Waiters'ın topu paylaşmayı sevmeyen yapısı her ne kadar köreltilmeye çalışılsa da tutmuyor ve kenardan destek verecek akıl sahibi, egosuz tek adam olan Delladenova'nın sakatlığı da takımı çok zor durumda bırakıyor. Koskoca takımda zaten diğer isimleri saymaya gerek yok nitekim katkı olarak zaten sınıfta kalıyorlar. </div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
LeBron nereye gitse şampiyonluk adayı olarak gösterilir ama Wade-Bosh gibi oyunun iki tarafını da mükemmel oynayan harika winner taşlar yerine Love-Irving gibi winnerlığı ispatlanmamış ve "küçük takımın yıldız oyuncusu" ünvanından başka bir şeyi olmayan adamlarla bu iş zor gibi gözüküyor. Hele ki bu adamların halen süper-star olup olmadığı bile tartışılırken Bosh'un Toronto'dan Miami'ye süper star olarak gelmiş olması bile aslında durumun vahametini açıklıyor.</div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
Blatt'ın işi çok zor ki o da bunun farkında... Sürekli bir arayış içinde ve bu sezonda olabildiğince maç kazanıp, Doğu finalini hedeflemekten başka bir şey yapmayacaklar gibi gözüküyor. Yine de LeBron bu, bitti demeden bitmez. Tabii önce kendisinin de inanması gerekiyor.</div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://cdn.fansided.com/wp-content/blogs.dir/83/files/2014/01/8098650.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://cdn.fansided.com/wp-content/blogs.dir/83/files/2014/01/8098650.jpg" height="301" width="400" /></a></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
<u><b><span style="font-size: large;">Dallas Mavericks</span></b></u></div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
Carlisle yine veteranları topladı ve gençlerle mikserlemeye başladı. Şampiyonluk sezonunun en önemli parçalarından biri takıma geri döndü ve yıllardır aranılan üç numara da bulundu. Oyun kurucu olarak ligin abilerinden Nelson ve istikrarsızlık denince ilk akla gelenlerden Felton da geldi. Kimilerine göre şampiyon şimdiden göz kırptı ama sezona malesef öyle kesin bir başlangıç yapılmadı.</div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
Dallas Mavericks benim NBA'deki takımım, Nowitzki ise basketbola gittiğim dönemlerden kalma idolüm ki bu yüzden Mavericks'e karşı düzgün yorumlarda bulunamayabilirim. Zaten hakkında en çok düşündüğüm ve beklentilerimin olduğu takım, bu yüzden de biraz uzun olacak. Sıkmadan okumanız için bir şeyler yazmaya çalışacağız bakalım :)</div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
Carlisle geçen yıl ki dengesiz takım ile şampiyon Spurs'e bela olmayı başarmıştı ve bir tık daha üst seviyede takım olsalardı eleyebilirlerdi. Bunun farkındaki bu sezon bir şampiyonluğa da gözünü dikti. Aslında ilk planlarda Bosh'un alınması ve ardından üç numaraya Parsons'un eklenmesiyle geri kalan mevkilerin doğaçlama doldurulması planlanmıştı ama Bosh'un gelmemesiyle birlikte ele geçen fırsatlar değerlendirildi ve eski dostlar geri çağrıldı. </div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
Carmelo'yu elde tutmak için devasa bir kontrat vermek isteyen NYK'nin kadro boşaltacağını duyan Donnie Nelson ve Carlisle bu fırsattan yararlandılar ve eski dost Tyson'ı onlardan istediler. Carlisle'ın isteği üzerine Felton'u da listeye ekleyen Nelson sonunda dört oyuncusunu (Dalembert, Calderon, Larkin, Ellington) elden çıkardı ve bu isimleri takıma kattı.<br />
<br />
Felton'un takıma katılacak olması dümenin ona verileceğini düşündürtmüştü. Fakat Pop'tan sonra ligin istikrarsız, dengesiz oyuncularını kampçılayıp yıldıza çevirmeyi en iyi beceren koçu için bile tek başına alınmayacak risk gibi gözüküyordu. Esasen oyun içinde bir çok handikabı olan ama profesyonelliği ve mental olarak takımı taşımasıyla ligde mevkisindeki en iyi adamlardan biri olan Jameer Nelson'la da bu yüzden anlaşıldı. Nelson takımı genel olarak taşıyacak, Felton kenardan gelip tecrübesiyle ikinci beşi ve dolaylı olarak takımı co-pilot olarak taşıyacak. Bir nevi Kidd - Terry birlikteliği böyle sağlanmış oldu. </div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
Marion'un şampiyonluk sezonundan sonraki düşüşüyle birlikte yıllardır çok yönlü modern bir üç numaraya hasrettik ve bu sezon paraya kıyılarak Parsons alındı. Her ne kadar Rockets sirkinden sonra buradaki disipline ayak uyduramamış olsa da yavaş yavaş form tutmaya başlayan Parsons, takımın gerçek anlamda katalizörü olacak gibi gözüküyor ve şimdiden bunu iyi şekilde yapmayı başarıyor. </div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
Monta Ellis de sezona istikrarsız başladı fakat takımın genel havası bu yönde seyrediyor. Carlisle normal sezonu pek umursamıyor ve gerektiği kadar oyuncuları zorluyor. Bu önemli çünkü yaş ortalaması yüksek bir takımlar ve Batı gibi bir konferansta gereksiz zorlama uzun sürede takıma bayağı zarar verebilir. Ayarında gidiyorlar.</div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
Felton henüz sezonu açamadı ama kenardan gelen isimler ise takımın yükünü iyi derecede sırtlayabiliyor. Zaten ikinci beş konusunda ligin Denver'dan sonraki en iyi takımı kağıt üstünde Dallas ve bunu şimdiden performanslarını izleyebildiğimiz Wright, Harris, Barea, Jefferson ile realitey de dökebiliriz. </div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
Nowitzki için ayrı bir bölüm açmakta fayda var diye onu en sona bıraktım. Nitekim bambaşka bir karakter olduğunu artık ifade etmeye gerek yok. Artık son sezonlarına doğru yaklaştığının farkında ve bir şampiyonluk daha istiyor. Bunun içinde fedakarlık yapma kararı alan Nowitzki sezon başında yeni transferler için kontratında fedakarlık yaptı ve masada 18 milyon dolardan fazla para bırakarak indirime gitti. Bu paranın Parsons ve Nelson için kullanıldığı da düşünülünce bu adama bir şampiyonluk daha yakışır demekten başka elden bir şey gelmiyor.</div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
Şampiyonluk zor bir ihtimalde değil. Batının belalısı Spurs'e ciddi anlamda kafa tutabilen tek takım yıllardır hep Dallas olmuştur ve bu sene onlardan daha iyi gözüküyorlar. Kağıt üstünde yine en büyük rakip olsa da bu sezon kendilerine GSW de rakip olacak gibi gözüküyor ama ikisini de geçebilecek kaliteye sahipler. Hele Nowitzki bu kadar çok istiyorken ve Tyson-Nelson da sezonu çok iyi açmışken boş hayalde değil!</div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
<b><u><span style="font-size: large;">Denver Nuggets</span></u></b></div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
İki senedir garip bir şekilde en çok izlediğim NBA takımı olmayı başardılar. Tabii bunda fantasy takımlarıma buradan çok adam alıyor oluşumunda etkisi oldu. Bunun yanında Batı konferansının geneline maçlarının sürekli daha erken başlıyor oluşu da izleme rahatlığı açısından önemli diyebilirim.</div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
Geçen sezondan itibaren Brian Shaw ile yola çıkan Nuggets aslında son 3-4 yıldır yarattığı koparan takım kimliğini de çöpe attı. Shaw çok iyi bir koç olsa da "bildiğimden şaşmam, benden iyisini bilen de yoktur." akımını temsil eden bir egoya sahip. Hızlı hücumlarla rakibini ısırmayı seven kaos düzeninin kusursuz işlediği Nuggets'ı alıp sistematik bir üçgen hücum takımına çevirmeyi çalışan Shaw, tabii ki başarısız olmuştu fakat bundan geçen sezon boyunca hiç vazgeçmedi. Ara ara eskiye dönüş olsa da sezon boyu ortalama seyreden takım sezon sonu kendiliğinden eski haline dönmek zorunda kalınca da gerçek bir kez daha ortaya çıkmıştı. </div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
Bu sezon üçgenden kısmen vazgeçen Shaw için başka bir sorun ortaya çıktı. Plansızca ve düşünmeden yapılan oyuncu transferleri ve sözleşmeleri yüzünden ilk beşin belli olmaması oyuncuları büyük ölçüde etkiledi ve medya açıklamaları, kavgalar, küskünlükler ile sezon açıldı.</div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
Geçen yıl aldığı süreleri kusursuza yakın değerlendiren Randy Foye ve Wilson Chandler o mevkii de varken gidip bu sezon Afflalo'nun alınması başlı başına bir sorunu yanında getirirdi. Wilson Chandler'ın geçen sezon ki oyunundan sonra kesilemeyecek bir oyuncu haline gelmesiyle Gallinari'nin dönüş vakti gelmesi, üstüne Darrell Arthur gibi artık süre isteyen kaliteli bir oyuncunun da olmasıyla birlikte rotasyon iyice birbirine karıştı ve içinden çıkılamaz bir hal aldı.<br />
<br />
Kısa rotasyonunun yanı sıra Mozgov'un artan formu ve harika geçen pre-season'ın ardından kafaca sorunlu Hickson ve Javale'ın arka plana itilmesi düşünülüyordu. Lakin özellikle Hickson'ın savunma kanadındaki yetenekleri de vazgeçilmeyecek düzeydi. Onun kenara gelmesi ve Hickson'ın sesinin bu yüzden çıkmasıyla 2 senedir doğru düzgün basketbol oynayamayan Javale'in ağlaması da eklenince bir cümbüşte orada çıktı. Medya açıklamaları, huzursuzluk vs. derken sezona rezil başlayan Denver da ipler biraz gerilmiş olsa gerek ki 1-6'lık girişten sonra 8-2'lik bir seri yakalandı ve 9-8 galibiyet oranı yakalandı. </div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
Öncelikle Denver'ın oyunundan bahsetmek gerekirse tamamen klasik, oyuncu yeteneklerine orantılı kaos pnr'ının olduğunu görüyoruz. Lawson'un kumanda ettiği ve özellikle harika iki şutörün destek olduğu tempolu bir oyun oynuyorlar. Faried her ne kadar Shaw ile eski günlerini aratsa da özellikle hücumda rakip savunmaları çok yıpratıyor ve hızlı hücuma çıkmalarına engel oluyor. Mozgov oyunun iki tarafını da iyi oynamaya başladı ve bu da onun 10 sayı 7.5 rebound ortalamasıyla kariyer sezonunu yaşamasına yol açtı. Gerçi Mozgov'un istatistik ötesinde iyi bir savunma katkısı verdiğini de belirtmek gerekiyor. Afflalo geçen seneki gibi değil ama zaten geçen seneki gibi bir Orlando takımı da yok. Chandler kaldığı yerden devam ediyor ve ilk beşte harika bir düzen işliyor.</div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
Gelelim Denver'ın asıl fark yarattığı noktaya, ikinci beş konusuna. Yukarıda takımın en büyük sorunu olarak düşüncesizce yapılan transferlerden bahsettik. Bu rotasyon kalabalığı ise orantılı olarak onlara ligin en iyi ikinci beşine sahip olma avantajını getirdi. Kimi zaman sahada ilk beşten kimse yokken harika işler yapabiliyorlar ve yanlış hatırlamıyorsam maç başına attıkları 28.2 bench sayısıyla da ligin bu alandaki en iyi takımıydılar. </div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
Nate Robinson-Foye-Gallinari-Hickson-Javale beşlisinin yanı sıra rotasyonda 2-3-4'lerin hepsinde kullanılan Darrel Arthur da eklenince Philadelpia'dan bile daha iyi bir takım karşımıza çıkıyor. Zaten Denver bir çok maçında ikinci beşler sahaya indiğinde koparıyor ya da genelde olduğu gibi geri dönüş yaparak maçta kalıyor, alıyor. </div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
Yine de Denver konusunda beni rahatsız eden tek şey Shaw'ın bahsettiğim tutumu ve takımın başına bela açacağını düşünmem oluyor. Gallinari gibi bir yeteneğe süre vererek özgüvenini tekrar kazanması gerekirken ilk beşten onu hemen düşürmesi ve ayrıca Faried'i de olduğu gibi değilde kendi kafasındaki gibi kullanmaya çalışması, zorlaması bayağı sorun yaratacak gibi gözüküyor. Chandler esasen altıncı adam için kusursuz bir hamle iken ellerinin de soğumasını istemediği için onun egosuna yenik düşmesi, rotasyonu buna göre şekillendirmesi de Shaw'ın eksisi... </div>
<div style="text-align: left;">
<br />
Eksiler-artılar birbirine tam denk gibi gözüküyor şuan takımda ve ona denk bir seyir var ortada, Batı da playoff yapmaları çok zor ama özellikle kendi evlerinde herkese bela olan o takım geri geliyor gibi gözüküyor. Farklı bir tarzda olsa da tekrar ısırmaya başlarlar. </div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
<u><b><span style="font-size: large;">Detroit Pistons</span></b></u></div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
Ligin bir başka sirk takımına daha hoş geldiniz. Oldum olası Pistons'u sevmediğim için her sene olduğu gibi bu sene de onları dışarıdan göz ucuyla takip ediyorum ve maçlarını da en az düzeyde izlemeye özen gösteriyorum. Yine de bazen rakibi için izlemek için zorunda kaldığımdan onlara da maruz kaldım. </div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
Pistons son yıllarda NYK ile birlikte bu ligin en kötü yönetilen takımıydı. Bucks falan da belki diyebiliriz ama en azından sonra yıllardaki toparlanma hamleleri, en azından isteği onları aradan çıkarttı. Pistons için ise denilebilecek tek şey ise: "ligin zirvesinden, ligin en az bilet satan ve TV de izlenen takımı olmaya giden yol" dur.</div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
Zaten buna sebep olan zihniyeti de en iyi takımın kadrosuna bakarak görebiliyoruz.</div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
Drummond - Monroe - Josh Smith - Caldwell Pope - Jennings</div>
<div style="text-align: left;">
<br />
Philadelpia'nın D-League kadrosu kurulurken bile daha fazla üzerine düşünülmüştür. Drummond gibi ligin en dominant uzunlarından biri, hatta en dominantı olabilecek potansiyele sahip bir adamın yanına kendisi kadar size'ı olan üç yüksek potansiyelli adamı alıp kontratların tamamını onlara bağlamak...</div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
Her ne kadar oyun tarzları farklı da olsa aynı görevi yapmakla yükümlü üç adamı yan yana oynatmak zorunda kalınca da ve kısa mevkisinde topu ligin aydınlık beyni ile değilde yanık beyni ile öne çıkan en dengesiz adamı Jennings'e bırakınca ortaya şimdikinden farklı bir sirk çıkmıyor.</div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
Van Gundy'ı başkanı takıma getirdiklerinde bu takımı adam eder demiştik fakat onun için bile ekstra zor bir görev çıktığını bir ay geride kalırken görebiliyoruz. Drummond - Monroe ikilisinin, iki safkan beş numaranın sırasıyla dört denendiği ve yıllardır dört numara oynamaya alışmış ve size ı da buna göre şekillenmiş dört numara Josh Smith'in üç numara oynamaya kastığı bir takım...</div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
Pek konuşmak istemiyorum. Şuan takımda yolunda giden tek şey var o da KCP'un istikrarlı bir şekilde ufak ufakta olsa üstüne koyuyor olması. Ha bir de hakkını yemeyelim Monroe handikaplara rağmen dört numarada bayağı işi kotarıyor. Ama Drummond'un potansiyelini yitirip sıradanlaştığı ve Josh Smith'in sürekli geriye gittiği takım hakkında pek bir şey konuşmaya da gerek yok.</div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
3-14, derece konuşsun. Philadelpia'dan sonra ligin en kötü takımı... </div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://sd.keepcalm-o-matic.co.uk/i/keep-calm-and-love-stephen-curry-5.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://sd.keepcalm-o-matic.co.uk/i/keep-calm-and-love-stephen-curry-5.png" height="400" width="342" /></a></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
<span style="font-size: large;"><b><u>Golden State Warriors</u></b></span></div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
Ligin en beklenmeyen takımı, sürpriz üstüne sürpriz yapmaya devam ediyor. 14-2 ile sezona başladılar ve patır patır oynamaya devam ediyorlar. Esasen çok izlediğim bir takım değil ama onları takip etme şansına eriştiğim kısa dönemlerde bile oyunları apayrı bir zevk veriyor. Fantasy takımlarımda buradan bir tane bile adam yok diye o kadar üzülüyorum ki!<br />
<br />
Steve Kerr'in takımın başına geçmesiyle birlikte takımın geleceği hakkında büyük şüpheler vardı fakat hepsini umut parçalarına dönüştürmeyi başardı. David Lee'nin sakatlığında prone Bogut'un pota altını taşıyamayacağı düşünülürken o Draymond Green'i PF'ye çevirmeyi başardı ve istikrarsızlık abidesi Speights'ten bile verim almayı başardı. Üstüne üstlük bunları yaparken Bogut'tan yıllardır olduğunun aksine Bucks'taki çaylak sezonu istatistiklerini almayı başardı. Beyaz Shaq olmaya göz kırpan o dominant canavar geri döndü!<br />
<br />
Tabii pota altından giriş yaptık ama kısa konusu da bambaşka bir başarı hikayesi, özellikle Harrison Barnes'tan bahsetmek gerekiyor. Sezona kötü giriş yapsa da ondan istikrarlı bir skorer, bunun yanında iyi bir katalizör yaratmayı başaran Kerr, ayrıca Igoudala'nın da altıncı adam olarak en iyi şekilde değerlendirilmesine yol açtı. </div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
Klay ve Curry'den bahsetmeye gerek bile yok. Klay bu ligin aslında en dengesiz oyuncularından biri ama onun kadar iyi şutör var mı bilemiyorum. Zaten şutlarıyla skor yükünü O'nun üstünden alırken bunu hiç zorlanmıyor. O ise yani Curry, hayatının en iyi zamanlarını geçiriyor olabilir çünkü dizlerinde sızlama bile olmadan harika bir performans ortaya koyuyor. Prone olduğu gerçeğini biz bile unuttuk, yarın yokmuşçusuna oynayanlar arasında kesinlikle en muazzam olanı çünkü performansıyla bir takımın kaderini değil, ligin kaderine şuan etki ediyor. 23.8 sayı, 7.5 asist, 5.8 rebound ve 2 top çalma ortalaması ile adeta ligin en iyi oyun kurucu benim diyor.</div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
Şimdilik ilk parçayı burada bitirelim. Buraya kadar yazdığımız takımların genel yapısında bir değişiklik olacağını hiç sanmıyorum. All-Star'a kadar aynı şekilde ilerlerler. O yüzden burada keselim dedim, fazlaca yazdık bile. Part 2 ile özellikle Houston, Lakers, Minnesota (Dallas sonrası ikinci takımımız) ve New York'tan fazlaca bahsedeceğim. Özellikle New York'tan bayağı bahsedeceğim...</div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
En kısa zamanda görüşmek üzere... </div>
Unknownnoreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-4020240947452476873.post-1164050779900689722014-11-13T20:39:00.001+02:002014-11-13T20:39:48.154+02:00Milli Takım'dan neden umut kestik?<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://3.bp.blogspot.com/-nejq0PddWvs/VGT3nqcdddI/AAAAAAAACK8/bu4Q9bXHx58/s1600/AAFOTO_3767407_121120142143320000_R_SPO_20141112000000_aa-picture-20141112-3767407-high_800x564_EVQ0N.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="281" src="https://3.bp.blogspot.com/-nejq0PddWvs/VGT3nqcdddI/AAAAAAAACK8/bu4Q9bXHx58/s400/AAFOTO_3767407_121120142143320000_R_SPO_20141112000000_aa-picture-20141112-3767407-high_800x564_EVQ0N.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
Baya süredir yazmadık, yazasımız da gelmedi. Hem futbolun hem sokulduğu durum hem de medyada gördüklerimiz cidden can sıkmaya başladı. Böyle bir ortamda Brezilya ülkeye gelmiş, fark yemişiz ne değişir?<br />
<br />
Brezilya'nın Türkiye'ye gelmesi ki 2 milyon dolar verilmesi de başka bir türden acı olsa da 4-0'lık mağlubiyet sorun değil. Sorun 'çaba' sarf edilmemesi ve 'isteksizlik'. En basit örneği Volkan'ın yediği ilk gol. Neymarla bire bir kalmanız %80 gol olabilir ama bunu kabullenmek çok daha farklı bir durum. Bu tip durumlardan sonra milli takıma çağrılmayınca ayrıca tripler atılıyor. İşte milli takımın geldiği nokta bu. Sonra maçtan sonra Fatih Terim'in açıklamaları bile içler acısı. 90. dakika Neymar'ın mücadelesinen bahsediyorsun ve buna şaşırıyorsan işte durum bu kadar kötü. Böyle maç kazanıldığından bi haber teknik direktörümüz yoktur herhalde.<br />
<br />
Hadi Ömer formsuz olabilir de Hakan'ın formundan dolayı milli takıma çağrılmaması tamamen saçmalıktır. Selçuk bu formla oynuyorsa, Leverkusen'de her maç büyük işler yapan Hakan'ın kadroya alınmamasının sebebi çok belli. Olaylar çıkmış olabilir ama bunu kişileri uzaklaştırarak yapmak ne kadar mantıklı onu sorgulamak lazım.<br />
<br />
Brezilya için 2 milyon dolar verilebilir. Bu parayı maalesef ki Çin, Arap Emirlikleri gibi ülkeler şov için veriyor. Biz bu kadar düştüysek asıl o zaman vah halimize... Eser Değirmencioğluhttp://www.blogger.com/profile/08520155559571891282noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4020240947452476873.post-519219450290460342014-07-18T11:19:00.001+03:002014-07-18T11:19:21.319+03:00Dünya Kupası 2014'ün ardından...<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://3.bp.blogspot.com/-J8uQBoVqt_Q/U8jXU84q5hI/AAAAAAAAB5g/mHyWLlnf1bg/s1600/2405160_FULL-LND.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://3.bp.blogspot.com/-J8uQBoVqt_Q/U8jXU84q5hI/AAAAAAAAB5g/mHyWLlnf1bg/s1600/2405160_FULL-LND.jpg" height="223" width="400" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Yaşımın yettiği kadar ilk hatırladığım Dünya Kupası İtalya 90. Özellikle Kamerun ile Afrika futbolunun kendini göstermesi ve Brehme'nin attığı penaltı ile gelen şampiyonluğu baya net hatırlıyorum. Golden sonra evde çılgınlar gibi sevinmiştim. O günden beri de Almanca eğitim veren lisede eğitim görmeden mi yoksa ailenin 10 yıl kadar Almanya'da yaşamasından ve onun etkilerinin hala üzerinde olmasından mı bilmem Almanya sevgisi hep içimdeydi. Haliyle bu Dünya Kupası'nda da koyu bir Almanya taraftarı olarak 2014 Brezilya'yı izledik. 24 yıl sonra aynı sevinci yaşadım.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Daha önceki Dünya Kupalarından farkı <i>"underdog"</i> takımların kendini gösterip, favoriler hakkında konuşma fırsatı vermeleri ve Ronaldo, Messi gibi yıldızlardan çok kalecilerin ön plana çıkması oldu. Özellikle Amerika kıtası kalecileri muazzam performansları ile takımlarının başarılarına büyük katkıda bulundu. Tim Howard'ın da bir maçta en fazla top kurtarma sayısı ile Klose'nin Dünya Kupalar tarihinde en çok gol atan oyuncuya ulaştıran sayının aynı olması tesadüf olabilir mi? :16</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Almanya herkesin de ortak düşüncesi kupayı sonuna kadar hak ederek kazandı. Takım oyununun önemini, belki de unuttuğumuz bir düşünceyi yeniden gözümüze soktu. O yüzden de takımda bir değil birden çok oyuncu öne çıktı. Komik olan da Dünya Kupası boyunca ülkemizdeki yorumcuların buna hak vermesi, Belçika ve Almanya ne güzel yapmış, bizim de yapmamız lazım muhabbetleri. Biz yapamıyoruz çünkü siz de bunu desteklemiyor, köstek oluyorsunuz. Sezon boyunca saçma sapan eleştiriler, kavgalar, ortalık kızıştırmalar, yazın ise Dünya Kupası'nı izleyince bak adamlara neler yapmışlar... </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
İtalya elendikten sonra, İtalyan spor basını taktik anlayışı irdelemiş. 2006 Almanya'da ev sahibi elendikten bir gün sonra şans eseri İtalya'daydım ve Bild almıştım, neler yazmışlar diye. Adamlar üzülmesine üzülmüş ama daha çok yazımı golleri nasıl, neden yedik deyip hatalarından ders çıkarmaya başlamışlardı. Bu zihniyet ile bizim ki maalesef ki yan yana gelemiyor.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
2014 Brezilya biraz da sert geçti. Zuniga'nın Neymar'a yaptığı faul sonrası açıklamalar, tekpkiler vs faulun Neymar'a yaşattıkları sonrası çok normal. Yıldız oyuncuya yapılınca daha çok konuşulur. Matuidi'nin Nijeryalı oyuncunun bileğini kırması ise pek ortalarda konuşulmaz. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Ülkemizdeki futbol fecaatinin üzerine çok güzel bir bir ay geçirdik. Şimdi bu şölenden yeniden fecaat ortama girmek bizi baya zorlayacak.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Son olarak Dünya Kupası'nın ardında da FIFA yeni sıralamayı açıkladı. Son durumda 1. Almanya olurken, 7. de Brezilya. Bu da mı tesadüf?</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
Eser Değirmencioğluhttp://www.blogger.com/profile/08520155559571891282noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4020240947452476873.post-62963422925478895682014-07-15T00:48:00.002+03:002014-07-15T19:52:33.513+03:00Yıldız Fabrikası: Southampton<div style="text-align: justify;">
Bir takım düşünün, son 5-6 yıl içinde İngiltere Lig 2'den -anam babam usulü hesapla 4. ligden- premier lige çıkıyor. Bir takım düşünün; Lig 2'deyken kadrosunda olan genç oyuncuların çoğuyla premier lige kadar geliyor ve bu oyunculara 2 yıl premier lig tecrübesi kazandırdıktan sonra kasasını iyiden iyiye dolduruyor. Aslında bizlere, Türk futboluna, bu işin atla deve olmadığını gösteriyor, elbette bakmasını bilene. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Southampton bu sezon bittiğinde Lig 2'den beri kadrosunda bulunan Luke Shaw, Adam Lallana ve Lig 1'de takıma katılan Rickie Lambert'i toplamda 59 milyon pound karşılığında sattı. Adam Lallana ve Luke Shaw'ın akademiden yetiştiğini düşününce kulüplerine kazandırdıklarını siz hesaplayın. Bunun yanında Soton kadrosunda hala büyüklerin iştahını kabartan birçok futbolcu var. Stoper Dejan Lovren, Liverpool'un radarında olan genç forvet Jay Rodriguez, Kenyalı orta saha oyuncusu Victor Wanyama ve Fransız genç orta saha oyuncusu Morgan Schneiderlin için premier lig devleri sırada. Sattıklarının yerine yine ses getirecek isimler getirdiler. Ayrıca Soton, sattığı oyuncuların yerine hep yenisini alan veya yetiştiren bir takım olmuştur. Mesela Lallana, Shaw ve Lambert'ın gidişinden sonra Eredivise'nin en iyi 11'in en iyi 2 oyuncusu Twente'nin ofansif orta saha oyuncusu Tadic ve Feyenord'un forveti Graziano Pelle'yi renklerine bağladılar. Bu ikilinin adını gelecek sezon fazlaca duyabiliriz. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Konuya dönecek olursak, Southampton takımının oyuncu yetiştirip satma olayı pek de yeni bir şey değil. Özellikle akademi altyapısı tesisleri konusunda İngiltere'deki en iyi tesislenmeye sahip birkaç takımdan biri Southampton. Bunun yanında altyapısındaki çocuk ve gençleri başarı odaklı değil de, kendilerini geliştirme yönünde yetiştiren bir takım. Altyapıdaki hocalar oldukça deneyimli ve yeteneği olan çocukların eksiklerini belirleyerek o yönlerini 16-17 yaşına gelene kadar kapatacak şekilde çalıştırıyorlar. En basitinden, Gareth Bale'in Southampton altyapısındayken bacaklarına ağırlık bağlayarak depar çalışması yaptığını biliyoruz. Bale bugün belki de topla dengeli bir şekilde en uzun mesafe kat eden sprinterlardan birisi. Peki Southampton bu konuda artık bizi şaşırtıyor mu? Elbette hayır. Southampton'ın İngiltere futboluna kazandırdıklarına günümüzden geriye doğru bir göz atalım:</div>
<div>
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://4.bp.blogspot.com/-po4fDVRR6cE/U8RINXGGy7I/AAAAAAAAA1g/zDX975WOzjA/s1600/shaw.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://4.bp.blogspot.com/-po4fDVRR6cE/U8RINXGGy7I/AAAAAAAAA1g/zDX975WOzjA/s1600/shaw.jpg" height="212" width="320" /></a></div>
<div>
<br /></div>
<div>
LUKE SHAW: (19*, Sol bek, 30 milyon pound, Manchester United, 2013)</div>
<div>
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
İngiltere'nin önümüzdeki 10-15 yıl sol bek ihtiyacını karşılayacağı düşünülen Luke Shaw, 30 milyon sterline Manchester United'a transfer oldu. FM'de premier lig oynayanların da az çok bileceği gibi Luke Shaw için devler son iki oyundur sıradaydı ve 35 milyondan aşağı veren yoktu. Luke Shaw 8 yaşından beri Southampton altyapısında ve 2014 DK'da çıktığı maçla birlikte henüz 19 yaşında İngiltere milli takımın her seviyesinde oynamış bir oyuncu olarak adını Southampton unutulmazları arasına yazdırdı.</div>
<div>
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://1.bp.blogspot.com/-1dje9bR7ypI/U8RIr6ehayI/AAAAAAAAA1o/W0N5wvt9Ozk/s1600/Adam-Lallana.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://1.bp.blogspot.com/-1dje9bR7ypI/U8RIr6ehayI/AAAAAAAAA1o/W0N5wvt9Ozk/s1600/Adam-Lallana.jpg" height="178" width="320" /></a></div>
<div>
<br /></div>
<div>
ADAM LALLANA: (26*, Ofansif Orta Saha, 25 milyon pound, Liverpool-2013)</div>
<div>
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Aslen Bournemouth altyapısında futbolla tanışsa da henüz 12 yaşındayken Southampton simsarları yeteneğini fark edip kendi altyapılarına zamanın parasıyla 3000 pound karşılığında transfer ettiler. O da Shaw gibi tüm seviyelerde milli takımlarda oynadı. Southampton'ın Lig 2'den premier lige uzanan başarısında en büyük pay sahiplerinden birisi de Lallana. Çocukken babası Everton taraftarı olduğu için Everton'ı tuttuğunu söylüyor ama gel gör ki kanlı bıçaklı rakibi Liverpool'a transfer oldu. </div>
<div>
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://3.bp.blogspot.com/-MTkJaXObZVE/U8RJAgO4mlI/AAAAAAAAA1w/QVOozOyrSlY/s1600/lambert_2469855b.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://3.bp.blogspot.com/-MTkJaXObZVE/U8RJAgO4mlI/AAAAAAAAA1w/QVOozOyrSlY/s1600/lambert_2469855b.jpg" height="200" width="320" /></a></div>
<div>
<br /></div>
<div>
RICKIE LAMBERT: (32*, Forvet, 4 milyon pound, Liverpool, 2013)</div>
<div>
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Lambert için buraya ekstra bir şey yazmayacağım. Daha önceki yazımda Lambert'i uzunlamasına anlatmıştım. Okumak isteyenler için link şurada: http://birtopunpesinde.blogspot.com.tr/2013/08/kraln-yukselisi.html</div>
<div>
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://1.bp.blogspot.com/-ylZK3n500no/U8RJXD3IvWI/AAAAAAAAA14/LudpqY-fJFQ/s1600/oxlade_1966024c.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://1.bp.blogspot.com/-ylZK3n500no/U8RJXD3IvWI/AAAAAAAAA14/LudpqY-fJFQ/s1600/oxlade_1966024c.jpg" height="199" width="320" /></a></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<div>
ALEX OXLADE-CHAMBERLAIN: (17*, Sol-Sağ kanat, 15 milyon pound, Arsenal, 2011)</div>
<div>
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
7 yaşında Soton akademisine katılan Chamberlain, 16 yaşında ilk kez profesyonel olarak forma giydi. Hız, top sürme ve orta konularında yetenek avcılarının dikkatini çektiğinde henüz 17 yaşındaydı ve Arsenal'a 15 milyona satıldı.</div>
</div>
<div>
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://3.bp.blogspot.com/-2Gchh7JV0vQ/U8RJpFlm11I/AAAAAAAAA2A/TW0KmCEowPI/s1600/bale.jpeg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://3.bp.blogspot.com/-2Gchh7JV0vQ/U8RJpFlm11I/AAAAAAAAA2A/TW0KmCEowPI/s1600/bale.jpeg" height="179" width="320" /></a></div>
<div>
<br /></div>
<div>
GARETH BALE: (18*, Sol Bek-Kanat, 7,5 milyon pound, Tottenham, 2007)</div>
<div>
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
2007 yılında henüz 18 yaşındayken, zamanın parasıyla 7.5 milyon pounda Tottenham'a satılan ve günümüzün en değerli oyuncusu olan Gareth Bale de Soton çıkışlı bir yetenek. Zamanın Soton menajeri Harry Redknapp Tottenham'a gittiğinde ilk transferi Bale olmuştu. Lallana ve Luke Shaw gibi o da 14 yaşında Soton'a gelen ve burada yıldız haline gelen bir yetenek.</div>
<div>
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://4.bp.blogspot.com/-zyX0qRFzyBU/U8RJ5WL8qOI/AAAAAAAAA2I/akSMpy4CArw/s1600/walcott.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://4.bp.blogspot.com/-zyX0qRFzyBU/U8RJ5WL8qOI/AAAAAAAAA2I/akSMpy4CArw/s1600/walcott.jpg" height="212" width="320" /></a></div>
<div>
<br /></div>
<div>
THEO WALCOTT: (17*, Sağ-Sol Kanat, 10,5 milyon euro, Arsenal, 2006)</div>
<div>
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
O da 11 yaşında Soton akademisinin yolunu tutanlardan. 17 yaşında Arsene Wenger'in dikkatini cezbetmiş ve halen Arsenal'de oynayan Walcott, diğer Soton çıkışlı gençler gibi tüm milli takım kademelerinde oynadı.</div>
<div>
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://4.bp.blogspot.com/-yfs2eXPxhVQ/U8RKRVzCkBI/AAAAAAAAA2Q/fXqA86PbuSg/s1600/file.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://4.bp.blogspot.com/-yfs2eXPxhVQ/U8RKRVzCkBI/AAAAAAAAA2Q/fXqA86PbuSg/s1600/file.jpg" height="212" width="320" /></a></div>
<div>
<br /></div>
<div>
WAYNE BRIDGE: (23*, Sol Bek, 11 milyon euro, Chelsea, 2003)</div>
<div>
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Henüz 15 yaşında Southampton altyapısında oynamaya başlayan Bridge kısa sürede yeteneğini gösterip 17 yaşında A takıma girmeyi başarmış ve Southampton'da kaldığı 6 yılda 157 maça çıkmış bir oyuncu. 2003 yılında Chelsea'ye satılan oyuncu kulübüne 11 milyon ve sonraki satışlardan yüzdelik pay kazandırmıştır. Southampton'ın sol bek fabrikasının ilk meyvelerinden birisidir Bridge. Ondan sonra yetiştirdikleri her sol bek dünya yıldızı olma yolunda ilerliyor. Bale ve Shaw gibi.</div>
<div>
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://3.bp.blogspot.com/-bQy2qhvMHEk/U8RKfEBiSoI/AAAAAAAAA2Y/-b2hPGhJmaY/s1600/shearer.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://3.bp.blogspot.com/-bQy2qhvMHEk/U8RKfEBiSoI/AAAAAAAAA2Y/-b2hPGhJmaY/s1600/shearer.jpg" height="200" width="320" /></a></div>
<div>
<br /></div>
<div>
ALAN SHEARER: (22*, Forvet, 4,5 milyon pound, Blackburn Rovers, 1992)</div>
<div>
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Ve bir efsane... Bizim yaşıtlarımız için İngiltere ve gol deyince akla gelen ilk isimdir Shearer. 15 yaşında altyapıda başladığı Soton kariyerini 18 yaşında profesyonel olup 22 yaşına kadar devam ettirdi. Ve sonradan 94-95 yılında şampiyon olan efsane Blackburn Rovers'ın mihenktaşlarından biri olacağı Blackburn'e transfer oldu. </div>
<div>
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://2.bp.blogspot.com/-EAoBgQdIv00/U8RKx-j5zvI/AAAAAAAAA2g/g7N9Jt_UdFM/s1600/Matthew-Le-Tissier-001.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://2.bp.blogspot.com/-EAoBgQdIv00/U8RKx-j5zvI/AAAAAAAAA2g/g7N9Jt_UdFM/s1600/Matthew-Le-Tissier-001.jpg" height="192" width="320" /></a></div>
<div>
<br /></div>
<div>
BONUS: MATT LE TISSIER (a.k.a Le God)</div>
<div>
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Altyapı ve tüm profesyonel kariyerini Soton'da geçirdi. Yeteneğine ve klası konusunda söylenecek bir şey varsa da, o kişi ben değilim. Benim Le Tissier hakkında bir şeyler söylemem abesle iştigal olur. Kariyeri hakkında söyleyeceğim tek şey, Tottenham ve Chelsea zamanında kendisini ısrarla istemesine rağmen Soton'a olan bağlılığından vazgeçmeyişidir. Hatta zamanın Tottenham ve milli takım menajeri Terry Venables'ın sırf Tottenham'a gelmedi diye kendisini milli takıma da almadığı söylenir. Her şey bir tarafa, Soton taraftarının kendisine taktığı "Le God" lakabı onun için hayattaki en güzel duygulardan birisi olsa gerek. Buyrun efenim;</div>
<div>
<br /></div>
<div>
http://www.youtube.com/watch?v=rp-XhGIyGdo</div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<i>*Futbolcuların transfer olduklarındaki yaşları.</i></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
Burak Kerecihttp://www.blogger.com/profile/17287004220007150559noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4020240947452476873.post-13003367088207422822014-04-28T11:03:00.001+03:002014-04-28T11:03:05.271+03:002014 Euroleague Final Four <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://4.bp.blogspot.com/-AEGESeFyYQg/U14IiUSSIxI/AAAAAAAAB0o/8C-6lq16VOc/s1600/euroleague-logo.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://4.bp.blogspot.com/-AEGESeFyYQg/U14IiUSSIxI/AAAAAAAAB0o/8C-6lq16VOc/s1600/euroleague-logo.jpg" height="169" width="320" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
Real Madrid - Olympiakos ve CSKA - Panatinaikos serilerinin de sonlanmasından sonra 2014 Euroleague Final Four'una kalan takımlar ve eşleşmeler de belli oldu: Barcelona - Real Madrid ve CSKA - Maccabi Electra Tel Aviv.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://3.bp.blogspot.com/-TF3Ke-TWLCQ/U14Inu5veUI/AAAAAAAAB0w/8ekR5HghgJU/s1600/real-madrid-celebrates-eb13.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://3.bp.blogspot.com/-TF3Ke-TWLCQ/U14Inu5veUI/AAAAAAAAB0w/8ekR5HghgJU/s1600/real-madrid-celebrates-eb13.jpg" height="266" width="400" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
Bu sene benim favorim Olympiakos'u eleyen Real Madird. Serileri erken final gibi bir şeydi. Geçen senenin finalistlerinin Top 16'da eşleşmesi talihsizlik oldu. Madrid'deki son maçta da son periyotların takımı Olympiakos'un geri dönüşüne akıllı hücumları ve hücum reboundları ile mani oldular. Böyle büyük anlarda Oly'i durdurmak gerçekten başarıdır ki son senelerin en kötü sezonlarından birini geçirmelerine rağmen. Galibiyetteki en büyük faktör, bu kupayı en çok isteyen Rudy Fernandez oldu. Hem ofansta hem defansta inanılmaz bir performans sergiledi.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://4.bp.blogspot.com/-NZz7o9XYXcA/U14JRShzbcI/AAAAAAAAB04/TvoINRKJdK4/s1600/fc-barcelona-celebrates-eb13.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://4.bp.blogspot.com/-NZz7o9XYXcA/U14JRShzbcI/AAAAAAAAB04/TvoINRKJdK4/s1600/fc-barcelona-celebrates-eb13.jpg" height="346" width="400" /></a></div>
<br />
Real Madrid'in rakibi, temsilcimiz Galatasaray'ı rahat geçen Barcelona. Bu sene gruplarda fırtına gibi esen Barcelona ödülünü belki de Top 16'ın en güçsüz takımı ile eşleşerek aldı. Arroyo'nun erken sakatlanması Galatasaray'ın direncinin çabuk kırılmasına neden oldu. Böyle büyük takımları yenmek için şansa da ihtiyacınız oluyor. O da olmayınca işler gerçekten mucizeye kalıyor...<br />
<br />
Barcelona - Real Madrid eşleşmesinin favorisi şu veya bu demek çok zor. Lakin Real Madrid'i bir adım önde görüyorum. Rudy Fernandez ve Mirotic'in performanslarına Llull ve Oly serisinin kayıp ismi Rodriguez de eşlik ederse Barcelona'ya karşı şansları yüksek olur. Tabi Navarro'nun da sakatlığının durumu ve parkelere ne durumda döneceği de eşleşmede önemli bir yere sahip.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://2.bp.blogspot.com/-398OKmyqJCk/U14JlDzcLmI/AAAAAAAAB1A/XFvcRcGZIUM/s1600/sonny-weems-and-aaron-jackson-cska-moscow-eb13.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://2.bp.blogspot.com/-398OKmyqJCk/U14JlDzcLmI/AAAAAAAAB1A/XFvcRcGZIUM/s1600/sonny-weems-and-aaron-jackson-cska-moscow-eb13.jpg" height="273" width="400" /></a></div>
<br />
Yarı finalin diğer maçı ise son 12 yılda 11. Final Four'u olan CSKA ile Maccabi Electra Tel Aviv arasında. CSKA zorlu bir seriden son maçta çok rahat bir galibiyetle Final Four'a kaldı. Oly gibi Panatinaikos'un da son senelerdeki en kötü kadrolarından biri ile mücadele etmesi ve CSKA'yı bu kadar zorlması da herkesi şaşırttı diyebiliriz. Ne kadar Yunanistan atmosferi ile yendiler filan desek de CSKA'nın sanki rölantiyeye alması da vardı diyebiliriz. Zaten son maçta Pana Euroleague tarihlerindeki en düşük sayısını attı. Son maçta da fark açılırken direnç gösteremedikleri her an oyundan iyice düşmüşlerdi. Final Four'dan önce Messina'nın tercihleri tartışılıyor halen, doğru yönetim ile Maccabi'yi geçecenlerine inanıyorum.<br />
<br />
Maccabi ise ev sahip avantajını değerlendirmek isteyen sürpriz takım EA7 Emporio Armani'yi eledi. Onlar için de çok zor bir seri oldu diyemeyiz. Yine de belki de Final Four sonunda kupaya en uzak takım bana Maccabi gibi geliyor.<br />
<br />
Final Four 16 Mayıs'ta İtalya'da başlıyor. 18 Mayıs'ta ise final var. Güzel bir Cuma ve Pazar olacak...Eser Değirmencioğluhttp://www.blogger.com/profile/08520155559571891282noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4020240947452476873.post-14322038527365335022014-04-28T10:07:00.000+03:002014-04-28T10:07:11.420+03:00RIP Tito Vilanova<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://2.bp.blogspot.com/-pvDG7KScM2A/U139-JkLeyI/AAAAAAAAB0Y/ZgYWjfVkwOU/s1600/1888441_703915139665310_7444475365083669219_n.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://2.bp.blogspot.com/-pvDG7KScM2A/U139-JkLeyI/AAAAAAAAB0Y/ZgYWjfVkwOU/s1600/1888441_703915139665310_7444475365083669219_n.jpg" height="400" width="330" /></a></div>
<br />Eser Değirmencioğluhttp://www.blogger.com/profile/08520155559571891282noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4020240947452476873.post-8032569991872224212014-04-14T12:42:00.000+03:002014-04-14T13:11:51.504+03:00Tebrikler Galatasaray, Teşekkürler Fenerbahçe...<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://2.bp.blogspot.com/-5hRyIqPsiYU/U0usfb2XIyI/AAAAAAAABzg/z0MQWIGrd-w/s1600/%7B0B5E25B1-83D0-41A2-AD07-6FD6C5F41C42%7Dflexible.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://2.bp.blogspot.com/-5hRyIqPsiYU/U0usfb2XIyI/AAAAAAAABzg/z0MQWIGrd-w/s1600/%7B0B5E25B1-83D0-41A2-AD07-6FD6C5F41C42%7Dflexible.jpg" height="265" width="400" /></a></div>
<br />
Euroleague Kadınlar Final 8 başladığından beri maçları takip etmeye çalıştım. En azından bizim takımlarımızın olduğu maçları. Gruplardaki maçlardan sonra ve Ekaterinburg'un performasını gördükçe şampiyonun en büyük adayı ortaya çıkmaya başlamıştı.<br />
<br />
Turnuvanın en büyük şansızlığı herhalde üç Türk takımınında aynı grupta yer almasıydı. Umarım birbirlerini baltalamazlar da ikisi yarı finale çıkar diye düşünürken Fenerbahçe'nin gruplardaki performansına Galatasaray da eşlik edince korktuğumuz başımıza gelmedi. İlk maçlarda Kaski'nin de taktik anlayışı sayesinde baya az sayı buldu takımlar. Ne zaman ki Galatasaray, turnuvanın favorisi Ekaterinburg'u ilk yarıda duman etti, işte o zaman Fenerbahçe'nin işinin hiç kolay olmadığı ve Galatasaray'ın grup performanslarının aslında göstermelik olduğunu anladık. Galatasaray'ın gruplarda baya sayı kısırlığı yaşamasından sonra ev sahibi Ekaterinburg'u ilk yarıda 29 sayıda tutup, üstüne 49 sayı atması muazzam bir başarıydı. Bunda tabi Alba Torrenz'in muhteşem performansına Zellous da eşlik edince maç ilk yarıda koptu.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://3.bp.blogspot.com/-i0JvzPah21o/U0usfa1_2SI/AAAAAAAABzc/AsSyOjd27PU/s1600/%257B1BDB4B74-0CC9-4EDA-9A1C-CF1306872236%257Dflexible.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://3.bp.blogspot.com/-i0JvzPah21o/U0usfa1_2SI/AAAAAAAABzc/AsSyOjd27PU/s1600/%257B1BDB4B74-0CC9-4EDA-9A1C-CF1306872236%257Dflexible.jpg" height="266" width="400" /></a></div>
<br />
Fenerbahçe ise turnuvadaki istikrarlı performansını yarı finalde de sergileyip finale çıktı. Açıkçası benim favorim Fenerbahçe idi. Finalde en önemli faktör Galatasaray'ın Ekaterinburg maçındaki ilk periyot performansı Fenerbahçe karşısında sergilemesi hem turnuvaya ne kadar iyi hazırlandıklarının hem de Ekaterinburg galibiyetinin bir tesadüf olmadığını gösterdi. Euroleague Kadınlar Turnuvası'nda 18 maçtır yenilmeyen Fenerbahçe'yi ilk periyotta 7 sayıda tuttu. Fenerbahçe şoku çabuk atlatıp ikinci periyot kendini toparlasa da ilk yarı 29-42 Galatarasaray'ın üstünlüğü ile tamamlandı.<br />
<br />
Yarı finalde sakatlanan Sancho Lyttle'ın finaldeki performansı da kayıtlara geçilmesi lazım. Gerçekten takımı galibiyete taşıdı. 3. periyotta bocalayan Galatasaray'ı yakalayan Fenerbahçe, 4. periyotta farkı iki sayıya kadar indirdi. İşte o an yaklaşık 3-4 hücum iki takımda sayı atamadığı an ilk kez oyuna giren Şebnem Kimyacıoğlu maçı ve kupayı getiren iki inanılmaz el üstü üçlüğü ile Galatasaray'a getirdi.<br />
<br />
Turnuva genelinde ise takımın yıldızları Alba Torrenz ve Işıl Alben'di. Işıl en kritik yerlerde top çalmaları ve aldığı hücum reboundları ile takımı ayakta tutmayı başardı. Torrenz ise kalitesine yakışır bir performansla turnuvayı tamamladı. Zaten kendisi de turnuvanın en değerli oyuncusu (MVP) seçildi.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://1.bp.blogspot.com/-k5m4ClQZm7s/U0usfZS9xiI/AAAAAAAABzk/rHEu3PX9ZBQ/s1600/%257B26541C47-9F99-4962-9420-39BAEFD8F778%257Dflexible.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://1.bp.blogspot.com/-k5m4ClQZm7s/U0usfZS9xiI/AAAAAAAABzk/rHEu3PX9ZBQ/s1600/%257B26541C47-9F99-4962-9420-39BAEFD8F778%257Dflexible.jpg" height="256" width="400" /></a></div>
<br />
Fenerbahçe iki senedir finalde kupayı kaybediyor. Kaybetmesinin yanında iki senedir kadınlar basketbolunun birinci kupasında finale çıkmayı da başarıyor. Bu da gözden kaçmaması gereken büyük bir başarı.<br />
<br />
Dün Fenerbahçe çeşitli branşlarda dört final oynayıp hepsini kaybettiler. Umarım bu travma etkisi yaratmaz ve kendilerini çabuk toparlarlar.<br />
<br />
Benim için bu turnuvada final maçı dahil, oyuncuların birbirlerine karşı olan saygısı ve centilmenliği idi. Kupayı kazandıktan sonra hemen maç sonu birbirilerini tebrik etmeleri hep konuşulan futbolculara ve onları geren taraftar ve spor yazarlarına ders olmalı. Bu sene hem basketbol, hem de voleybolda Avrupa Kupaları'nda final değil finaller gördük, izledik. Peki futbol nerede? Onu sormayın bence, kaybolmuş kendi pisliğinde... Düşmüş ağlayanı yok...<br />
<br />
Tekrardan bu hayal gibi finali bize yaşattıkları için binlerce kez teşekkürler Galatasaray, teşekkürler Fenerbahçe...Eser Değirmencioğluhttp://www.blogger.com/profile/08520155559571891282noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-4020240947452476873.post-76060876687355280872014-04-12T14:19:00.002+03:002014-04-12T14:22:44.693+03:00Muhteşem Çeyrek Finaller<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://2.bp.blogspot.com/-_u7G0gDNT5A/U0khgBlYfVI/AAAAAAAAASA/wAiF6CPEUHk/s1600/Diego+Pablo+Simeone+Barcelona+v+Club+Atletico+bMBNGHJf76fl.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://2.bp.blogspot.com/-_u7G0gDNT5A/U0khgBlYfVI/AAAAAAAAASA/wAiF6CPEUHk/s1600/Diego+Pablo+Simeone+Barcelona+v+Club+Atletico+bMBNGHJf76fl.jpg" height="320" width="212" /></a></div>
Çeyrek finaller harika geçti. Hiç sürpriz takımın son
8’de olmaması bunda etkili oldu mu bilinmez.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
4 maç da nefes kesen son dakikalara sahne oldu.
Diğer yıllarda olduğu gibi kimsenin rakibini ezip geçmemesi Avrupa futbolu
açısından sevindirici. Öte yandan son 8 takım arasında sürpriz olmaması da
düşündürücü. Bir yandan yukarıdaki kamp ile aşağısı arasındaki fark artarken
öte yandan yukarı kamptaki takımlar arasındaki fark ise azalmış görünüyor. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
Tek tek geniş özet ve önemli anlara bakalım:<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<b>Real Madrid
– Borussia Dortmund<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
İlk maçta 3-0 ile rahat kazanan Madrid, ikinci maça
ecel terleri döktü ama olmadı. İki iyi takımdan yıldızı çok olan kazandı.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
Fark Yaratan: Cristiano Ronaldo’nun sakatlığının
Real’in oyun düzenini dağıtması.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<b>Bayern
München – Manchester United<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
Aslında yıl içindeki performanslarına bakıldığında
Bayern München’in rahat turu geçmesi bekleniyordu. Ama özellikle İngiltere’deki
maçta gösterdiği direnç ile Manchester kolay lokma olmadığını gösterdi. Eğer
ikinci maçta 1-0’dan sonra oyunu biraz tutabilselerdi sürpriz bir sonuç
çıkabilirdi.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
Fark Yaratan: İkinci maçta golü yiyen Bayern’in 1
dakika içinde cevap verip rakibin moralini çökertmesi.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<b>Atletico
Madrid – Barcelona<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
Takım performansı olarak Avrupa’nın belki de en
diri takımı Atletico Madrid sallantıda giden Barcelona’nın ipini çekti. Hem Nou
Camp’ta hem de kendi evlerinde oynadıkları futbolla bileklerinin hakkıyla yarı
finale uzandılar. 180 dakika boyunca mücadele ettiler ve ilk maçın son yarım
saatindeki fiziki düşüş hariç hep oyunda kafa kafaya oynadılar; ki
karşılarındaki takımın Barcelona olduğunu hatırlayalım.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
Fark Yaratan: Rövanş karşılaşmasında maçı adeta
seyirciyle birlikte yaşayan teknik direktör Diego Simeone.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<b>Chelsea –
Paris St. Germain<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
Güçlü kadrosu ile PSG’den beklentiler yüksekti.
Chelsea’nin inişli çıkışlı grafiği soru işareti yaratıyordu. İlk maçta Chelsea
çok kötü olmamasına rağmen PSG’nin yetenekli oyuncularının becerisine karşı
gelememiş ve ilk maç 3-1 bitmişti. Artık Chelsea’nin şansının az olduğu
düşünülüyordu. Ancak birkaç önemli sakat ile maça çıkan ve maç içinde de
oyuncularını sakatlıktan kaybeden Chelsea kurduğu baskı ile rakibini oynatmadı.
PSG’nin de yeterli direnci gösterememesi oyunun Chelsea lehine dönmesini
sağladı. Son dakikalardaki baskıdan gelen gol Chelsea’yi yarı finale taşıdı.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
Fark yaratan: İkinci maçta yanlış taktiksel tercih
yapan ve kendi sahasına hapsolan teknik direktör Laurent Blanc.</div>
Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4020240947452476873.post-44499408060189172322014-04-10T09:18:00.000+03:002014-04-10T09:18:07.049+03:00Atletico de Madrid Şampiyonlar Ligi şampiyonu olabilir mi?<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://2.bp.blogspot.com/-LOJUUfxcZcI/U0Y3fTv_H4I/AAAAAAAABx8/0tRhazZECVQ/s1600/2014_04_09_1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://2.bp.blogspot.com/-LOJUUfxcZcI/U0Y3fTv_H4I/AAAAAAAABx8/0tRhazZECVQ/s1600/2014_04_09_1.jpg" height="228" width="400" /></a></div>
<div>
<br /></div>
<div>
Dünkü maçlarda da gördük ki son dörtteki en formda iki takımdan biri Atletico de Madrid. Simeone'nin öğrencileri Diego Costa'sız da neler yapabileceklerini gösterdiler. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
Şöyle bir istatistik verelim: Şampiyonlar Ligi'nin son beş sezonunda Barcelona üç kez kupayı kazandı. Geri kalan üç sezonda ise Barcelona'yı eleyen takımlar bu kupanın sahibi oldu (İnter, Chelsea ve Bayern Münih). Atletico de Madrid'in bu sezon oynadığı futbolu da göz önünde bulundurursak: Neden olmasın?</div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
Eser Değirmencioğluhttp://www.blogger.com/profile/08520155559571891282noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4020240947452476873.post-54839583199970966102014-04-07T14:10:00.002+03:002014-04-07T14:10:54.283+03:00Yine sonunda futbol konuşulmayan bir Galatasaray - Fenerbahçe derbisi...<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://1.bp.blogspot.com/-KlNEVjQOW3U/U0KGeChgj3I/AAAAAAAABxc/2QgF4slqGCA/s1600/IMG_3561.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://1.bp.blogspot.com/-KlNEVjQOW3U/U0KGeChgj3I/AAAAAAAABxc/2QgF4slqGCA/s1600/IMG_3561.JPG" height="266" width="400" /></a></div>
<br />
En son ne zaman bir Galatasaray - Fenerbahçe maçının ardından futbol konuşuldu hatırlıyor musunuz? Artık basınında süper gerdiği derbinin akabinde hiç futbol konuşulmuyor. Tabi ki tüm derbiler gibi gergin ve kartlı geçecek, bunun yanında futbolunda olması gerekmez mi? Yani on maçın birinde sadece futbol konuşulacaksa bu işte bir terslik vardır.<br />
<br />
Emre böyle yapmış, Melo böyle yapmış, hakem böyle katletmişin ötesine gidilebiliyor olması gerekiyor artık. Dün dikkat edin yerden futbolcu kaldırmak için uzatılan eller bile terslendi çoğu zaman. Bundan önceki yazımda dediğim gibi, biz futbolu sevmiyoruz. Sevmediğimiz için bu kavga gürültüden mutlu oluyoruz. Bunu konuşmak için bekliyoruz. Dünya derbisi denen Galatasaray - Fenerbahçe maçı artık dünya basını tarafından bile takip edilmiyor bu yüzden. Adamlar futbol peşinde biz kavga gürültü.<br />
<br />
Her maç sonucunda da "abi gergin maç tabi yea, normal bunlar" diyenler çıkıyor da o oyuncuları bu kadar germenin bir anlamı var mı? Benim futbolsever anlayışıma pek uymuyor pek bu tür şeyler. Kırmızı kart kazandırınca rakibe o triplerin filan yapılması gerçekten saçma sapandı. Melo İtalya'da bunları yaptığı için kalamadı, bunları yaptığı için milli takıma alınmadı. Anca bizim gibi futbol dışında her şeyin arandığı ülkelerde bunlara taviz verilir. Bir futbolcunun sadece iyi oynuyor olması bazı hareketleri yapma hakkı kazanmış yapmıyor. Bu bugün Melo ve Emre'dir, yarın başka kişilerdir.<br />
<br />
Dünyada eşi benzeri olmayan bir derbi, ama bu özellikleriyle. Derbi gergin olsun ama yanında futbolu da olsun...Eser Değirmencioğluhttp://www.blogger.com/profile/08520155559571891282noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4020240947452476873.post-11277969853535696102014-03-11T12:17:00.002+02:002014-03-11T12:17:52.815+02:00Biz futbolu hiç sevmiyoruzKendimizi asla kandırmayalım. Biz futbolu hiç sevmiyoruz. Eskiden çok severdik ama artık değil. Biz hıncımızı, sinirimizi çıkarmak için futbola başvuruyoruz.<br />
<br />
Eğer bu sevmekse bu adamlar hiç bir kadını sevmesin, yoksa o kadının başına neler gelir hayal etmek istemem.<br />
<br />
Bu kin, nefret neden? Sadece şikeden filan olamaz, mümkün değil. İnsan yaralama, insana zarar verme isteği korkunç bir şey. Kelimelerle izahı maalesef ki yok. İnsan sevdiği bir şeye bu kadar zarar verebilir mi? Rakibe yaptıklarından çok kendi sevdiği takıma zarar veriyorlar. Bunun adı sevmek olabilir mi?<br />
<br />
Televizyonda eline her geçen fırsatta ortamı geren adamlar da şaşırmış gibi yapıyor. Bunlar hep sizin yüzünüzdendir, bilesiniz!Eser Değirmencioğluhttp://www.blogger.com/profile/08520155559571891282noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-4020240947452476873.post-83419288713492494942013-12-24T10:17:00.000+02:002013-12-24T10:17:51.055+02:00İshak Doğan Balonu<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://1.bp.blogspot.com/-HNP-1k9ciVc/UrlC7oGkV_I/AAAAAAAAAPo/PrnbvGdQNZk/s1600/ishak+do%C4%9Fan.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="179" src="http://1.bp.blogspot.com/-HNP-1k9ciVc/UrlC7oGkV_I/AAAAAAAAAPo/PrnbvGdQNZk/s320/ishak+do%C4%9Fan.jpg" width="320" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
Peşin konuşayım, lafı dolandırmayım, İshak Doğan
ikinci Sabri’dir.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
Futbol hayatına Arminia Bielefeld II’de başlayan
1990 doğumlu gurbetçi oyuncumuz burada aslında forvet ve forvet arkası oynamış.
“Sametoca” almış bu arkadaşı sol bek yapmış. Ankaragücü ligden düşünce
Karabükspor’a transfer olmuş. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
Karabükspor’un son 5 maçını canlı izledim. İshak sol
bek oynuyor, ayrıca takımın duran top kullanıcısı konumunda. Bir noktadan sonra
o kadar dikkatimi çeken şey; top tekniği ve fundamentali o kadar zayıf ki
takımın adeta zayıf halkası. Ama çevikliği ile sanki her an bir şey yapacakmış
gibi, aslında hiçbir şey yapmıyor. Bir noktadan sonra özellikle onu izlemeye
başladım ve vardığım yargı şudur: Tam bir balon!<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
Velhasıl Sabri’nin yıllarca hem Galatasaray’da hem
de milli takımda ekmek yiyebildiğini düşünürsek bu arkadaşımız da kendisine yer
bulabilir. Sonuçta Türkiye fırsatlar ülkesi! <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
Kendisini izleyip eğlenceme bakarım diye düşünürken
Galatasaray’ın sol bek için düşündüğü haberleri ile şok oldum. Sağda Sabri
solda İshak ile çabuk yaşlanma belirtileri gösteren bir Galatasaray taraftarı
profili karşımıza çıkabilir. Aman dikkat! <o:p></o:p></div>
Unknownnoreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-4020240947452476873.post-32051947621185362112013-12-20T08:33:00.000+02:002013-12-20T08:33:15.684+02:00Ee yuh artık!Burada hiç hakem ve federasyon eleştiren yazılar olmayacaktı. Bu blogu açarken özellikle arkadaşlara da belirtmiştim de bu kadarı da fazla. Geçen hafta hakemleri koruyan bir yazı yazmaya başlamış, sonra bekletmiştim. İçime doğmuş resmen.<br />
<br />
Dün Kasımpaşaspor - Beşiktaş maçının faturası çıktı. Kasımpaşa'ya 2(!) maç seyircisiz ve Motta'ya 3 maç ceza + para cezası verildiğini öğrendik. Hani ağzıma geleni söylüyorum filan ama içindeki fırtına dinmiyor. Bu kadar adaletsiz, taraflı ve şuursuz bir ceza olabilir mi? Herifin teki sahaya girecek, futbolcuya saldıracak ve üstüne bir gün sonra serbest bırakılacak ama ona vuran oyuncu 3 maç ceza alacak. Güvenliği sağlayamayan ev sahibi takıma ise sadece 2 maç ceza verilecek. Beşiktaş ligden çekilsin, istedikleri olsun bari de en azından adam gibi yönetsinler. İçine sıçmasınlar ligin de daha fazla.<br />
<br />
Aynı hareketi yapan Almeida'yı ikinci sarıdan atarken, Motta'yı direkt kırmızıdan atması zaten abesken adama 3 maç ceza vereceksin, sonra para cezası da bonusu olacak. Ben haberi okurken devamında hapis cezası filan bekledim.<br />
<br />
Madem öyle bundan sonra maçlarda gole giden oyuncunun üzerine taraftar salalım, hem ona vuran da kırmızı görsün, hem de top bizde kalır. Sonunda da vuran oyuncu suçlu oluyorsa müthiş bir taktik olur. Bu kadar saçma sapan iş yapılmaz arkadaş!<br />
<br />
Beşiktaş yönetimine artık çok daha fazla iş düşüyor. Bu kadar büyük haksızlıklara karşı çok planlı ve güçlü hareket etmeleri gerekiyor.<br />
<br />
<i>Not: Sahaya giren kişilere fiziksel müdahale ettikleri için Almeida ve Motta'nın kırmızı kartına hiç bir lafımız yok. Belki de o gün sahada verilen tek doğru karar Motta'nın kırmızı kartıydı...</i>Eser Değirmencioğluhttp://www.blogger.com/profile/08520155559571891282noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4020240947452476873.post-32097166709523457702013-12-07T02:59:00.000+02:002013-12-07T02:59:25.304+02:00Gazozuna Kupa <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://1.bp.blogspot.com/-aYGvTdQb-3E/UqJxAxsqjhI/AAAAAAAAAhM/zpv6JwQFp_8/s1600/ziraat-turkiye-kupasi.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="207" src="http://1.bp.blogspot.com/-aYGvTdQb-3E/UqJxAxsqjhI/AAAAAAAAAhM/zpv6JwQFp_8/s400/ziraat-turkiye-kupasi.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
Hafta içi kupa mesaisine çıkan ülkemizin büyük takımları aslında güzel bir sınav ve akabinde mesaj verdiler. Çoğu büyük ve baş altı takım sürpriz bir şekilde alt ligden gelen ekiplere mağlup olurken futbolu yöneten kesimlere de en sağlam cezayı kestiler. Kim bilir, biz anlamadık ama belki de bu sezon kupanın böyle sürprizlere açık olacağı sezon başından belliydi.<br />
<br />
"Her maç 250.000 euro oyuncularımıza prim ödüyoruz. Toplam da oyunculara 3 milyon euro prim dağıtıyoruz. Federasyondan ise bunun karşılığında kupa galibi olarak toplam 1.5-2 milyon euro alıyoruz. Oyuncularımıza verdiğimiz final primiyle birlikte nereden baksanız 2 milyon eurodan fazla zararımız oluyor. Eğer federasyon buna bir önlem almaz ve statü değiştirilmezse biz A2 takımıyla maçlara çıkacağız ve yenileceğiz."<br />
<br />
Bu sözler yanılmıyorsam geçen Mayıs ayındaki bir kongre de Aziz Yıldırım tarafından söylenmişti. Kupadan bir kâr sağlamıyoruz. O gün Aziz Yıldırım için her şey paradan ibaretmiş gibi gösterilmiş olsa da aslında bu ülkenin futbolundaki temel bir sorun bir kez daha gün yüzüne çıkarılmıştı.<br />
<br />
<b>"Yönetim başarısızlığı ve yandaş kayırma..." </b><br />
<b><br /></b>
Türk futbolunun 2000'lere kadar başından ne geçmiş olursa olsun tartışmasız en büyük takımlarından birinin itibarını dibe batırıp neredeyse kayyum ayağına kadar çekmeyi başarmış bir insanın, siyasi otoriteler tarafından başa getirilmesinden sonra zaten ne beklenebilirdi ki?<br />
<br />
Mehmet Ali Aydınlar döneminin başarılı bir uygulaması olarak önce dünyanın en saçma sistemi olan gruplu kupa eliminasyon sistemi kaldırılmış ve baştan sona tek maçlı eleme sistemine geçilmişti. Bir seneliğine de olsa kupa gerçekten heyecan arz eden bir şey olmuş ve alttan gelen takımların büyük takımların zevk pompası olması engellenmiş, hatta ciddi bir tehlike olmaları sağlanmıştı. Örneğin o dönem 2. Lig Beyaz grupta yer alan Buğsaşspor, PTT 1. ligden birçok rakibi saf dışı bırakarak 4. tura kadar gelmeyi başarmış ve adından söz ettirmişti. Örneğin az forma şansı bulmuş olsa da Şener Özbayraklı'nın ilk fark edildiği maç şuan ki takımı Bursaspor'a karşı oynadığı 4. tur eleme maçıydı. Sezon sonu Bursaspor onu kadrosuna katacak ve ülke bazında ün yapacak performanslara imza atacaktı. Ha keza aynı turda kendi evinde sürpriz bir şekilde neredeyse tam kadro Beşiktaş'ı elemeyi başaran Boluspor'un yıldızı Ferhat Kiraz da adından söz ettirecek ve Süper Lig de yine Bursaspor'a imza atacaktı. O dönem düşüşte olan Sivasspor'un da tekrar yükselişinin başlangıç dönemine en parlak örnekte yine Türk Telekom Arena da o sene şampiyon olacak Galatasaray'ı yenmeleri gösterilecekti. Çeyrek final sonrası da kıyası mücadelelere ve büyükçe önemsenen maçlara ev sahipliği yapan kupayı kazanan Fenerbahçe, çeyrek yüzyılı aşan Türkiye Kupası hasretine son verecekti.<br /><br />Ne güzel bir hikaye, ama işte her güzelliğin olduğu yerde rant vardır ve rantın olduğu yerde yaşam belirtileri son bulur.<br />
<br />
O sezon aynı zamanda kupanın yayın haklarını da alan yayıncı kuruluş Turkuvaz Medya, yani ATV, insanların kupayı izlemeye başlamasıyla birlikte burayı bir gelir kapısına dönüştürmek ister. Aynı siyasi yandaş grubun içinde yer alan şahsın federasyon başkanı olmasıyla da emellerine bir adım daha yaklaşan kuruluş yıllardır insanların en çok beğendiği eliminasyon sistemini ertesi sezon değiştirme kararı alır.<br />
<br />
Yeni sisteme göre artık tek maçlı beş eleme turundan sonra kalan dört takım, aralarında ikişer maç oynayacakları iki gruba gidecek ve bu gruplardan çıkan takımlar çift maç usulü yarı final oynayarak tek maçlı finale çıkacaklar. <br />
<br />
Ne kadar güzel rant kokuyor değil mi?<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://1.bp.blogspot.com/-upVYbhupAms/UqJx-8wtNmI/AAAAAAAAAhk/UTVcuKv7A50/s1600/boluspor-besiktas-i-kupadan-eledi_72947_b.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="308" src="http://1.bp.blogspot.com/-upVYbhupAms/UqJx-8wtNmI/AAAAAAAAAhk/UTVcuKv7A50/s400/boluspor-besiktas-i-kupadan-eledi_72947_b.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
<b>"Facia Sistemde İlk Sezon"</b><br />
<b><br /></b>
Yeni sistemin ilk senesinde amaçlanan şey aslında basitti. Büyük takımların kupada da aralarında birden fazla maç yapması ve bunların yayınından kâr amacı sağlama...<br /><br />İlk sezon grup aşamalarını geçen takımlar arasında aslında beklenmedik sürprizler yaşandı. Grup öncesi son turda son şampiyon ve o sene yine şampiyon olacak Galatasaray, 1461 Trabzonspor tarafından elenecekti. Antalyaspor'a elenen Beşiktaş ve zayıf Mersin İdman Yurdu'na yenilen Gençlerbirliği ufak çapta sürprizlere yol açacak olsa da gruplarda acı gerçek ortaya çıkacaktı.<br />
<br />
Her takımında gruplarda altı maç oynamak zorunda oluşu iki temel soruna yol açıyordu:<br />
<br />
1- Maddi gelir sağlanmadan yüklü giderlerin olması,<br />
2- Lig başladıktan sonra takım yükünün haftada üç maça çıkması;<br />
<br />
Aziz Yıldırım'ın Fenerbahçe'si bu sezon sonunda da kupayı kaldırdı ancak bu uzun yazının en başındaki söylemlerde ilk fırsatta dile getirildi. Çekilen acıya karşılık hiçbir getirisi olmayan kupa! <br /><br />Üstüne üstlük yaklaşık 30 kişilik bir kadronuz yoksa zaten her maça ayrı bir takım olarak çıkamıyorsunuz. Türkiye de böyle bir genişliğe sahip olan takım olmadığından ve olamayacağından ötürü de mecburen as oyuncularınızı riske etmeniz gerekiyordu. Sakatlık riski, fiziksel ve psikolojik yorgunluk işin işine girdiğinde her sezon ya şampiyonluk ya da Avrupa için ilk beş kovalayan takımlara "oynamayanlara şans verilir." gibi bir düşünce bile lükse kaçıyor.<br />
<br />
Para ödülünün bir çok ikinci lig takımının bile işe yaramayacağı bir ortamda Fenerbahçe, Beşiktaş, Galatasaray niye kendilerini riske etsin ki?<br /><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://3.bp.blogspot.com/-4jtbBnqNc24/UqJxiurqbNI/AAAAAAAAAhU/FcUEGqk4t_Y/s1600/Capture.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="263" src="http://3.bp.blogspot.com/-4jtbBnqNc24/UqJxiurqbNI/AAAAAAAAAhU/FcUEGqk4t_Y/s400/Capture.JPG" width="400" /></a></div>
<br />
<b>"Sürpriz mi? Plan mı?"</b><br />
<b><br /></b>
Bu haftanın ilk sürpriz olarak adlandırılan olayı Türk Telekom Arena da Galatasaray'dan geldi. İkinci ligde kötü günler geçiren rakibini penaltı atışlarıyla zar zor yenen Galatasaray dalga konusu olsa da şuna değinmek gerekiyor. Bu maçta Galatasaray'ın as kadrosundan sayılabilecek sadece iki isim ilk onbirde yer bulurken yedekten giren Umut ile bu sayı üçe çıkmıştı. Galatasaray neredeyse hiçbir as oyuncusunu oynatmadığı maçtan ucu ucuna tur atlamayı başardı ama ana kadrosunu da korumayı başardı. Bir sonraki hafta içi Şampiyonlar Ligi'nde ölüm kalım maçına çıkacak bir takım için en mantıklı hareketti.<br />
<br />
Bir sonraki gün Süper Lig'in lideri, PTT 1. Lig'in en son sırasındaki takıma kendi evinde yenilirken maçta as kadrodan tek bir oyuncu yer alıyordu. Her ne kadar sonlara doğru maçı çevirme adına Emenike ve Alper oyuna alınmış olsa da maçta oyuncuların hal ve tavırları aslında bu maçın istenmediğini kanıtlar nitelikteydi. Tıpkı bir gün sonra Beşiktaş maçında olacak olanlar gibi...<br />
<br />
Beşiktaş yine bir alt ligin kötü günler geçiren takımı Bucaspor'a konuk olurken as kadrosundan 4 isme şans tanımıştı. Gerçi bu birazda Beşiktaş kadrosunun alternatifsizliğinden kaynaklı oluşundandı. Serdar ve Oğuzhan'ın yedeklerinin bulunmayışı, Atiba ve Veli'nin yedeği Sezer'in kadro dışı oluşuyla birlikte Escude'nin sakatlık sonrası maç eksiğinin olması onların sahaya sürülmesine yol açmıştı. Yine isteksiz oynayan futbolcular ve saha kenarında normal hırslı hal ve tavırlarının aksine oturan Slaven Bilic... Maça sonradan giren on bir oyuncusu Gökhan hırsı ve Beşiktaş'ın unutulmuş forveti Ömer'in katkısıyla beraberlik yakalanmış olsa da maçtan onlarda çabucak koptu...<br />
<br />
Ligde zirve yarışı içinde olmadığı ve çok kötü bir açılış yaptığı için diplerde yer alan Gençlerbirliği'nin yarı yarıya rotasyona gitmesiyle kendi evinde Nazilli Belediye'ye yenilmesi de aslında kupanın değerini gözler önüne koydu. Zaten kadro darlığından oynamak zorunda kalan Gosso ve arkadaşlarının hal ve tavırları "ne arıyoruz biz burada?" der gibiydi. Ha keza Bursaspor, Eskişehirspor ve Antalya gibi takımların adam gibi futbol oynamadan atlamaları da bir başka hikaye konusu olur.<br />
<br />
Trabzonspor'un ise neredeyse tam kadro çıkmasına rağmen elenmiş olması malesef bu takımlar arasında kendine yer bulamayacak. Orası Balıkesir adına bambaşka bir başarı hikayesini hak ediyor. Belki sezon sonu bir Balıkesir yazısı çıkartırız, o zaman övgü dolu bir paragraf içinde burayı da yazarız.<br />
<br />
<b>"Alternatif Senaryo"</b><br />
<br />
Şimdi bundan sonra yaşananlar olmamış gibi davranalım. Üç büyükler elenmemiş ve yoluna devam ediyor. Hatta bir sonraki turu da geçip gruplara kaldılar. Ne olacak?<br /><br />Bana kalırsa en sıkıntılı durumda kalacak olan takım olan Galatasaray'dan başlayalım. Büyük bir mucize olmazsa Şubat sonrasında Avrupa Ligi'nde yoluna devam edecek olan Galatasaray'a aynı dönemde her hafta içi bir kupa maçı mesaisi daha çıkacak. Zaten dar olan ve ilk onbirine bile normalde rotasyonda kendine yer bulamayacak futbolcuları monte etmek zorunda kalan Galatasaray, birde kupa için adam bulmak zorunda kalacaktı. Devre arası en az 6-7 yerli oyuncu bulmadığı veya altyapıdan çıkartmadığı takdirde üç kulvarda birden ilerlemesi inanılmaz zor bir hal alacaktı. Ligin önemi, Avrupa'nın öneminin yanında kupanın önemi ne olacaktı? Kötü bir dilek olarak algılanmasın ama ben gelecek tur Galatasaray'ın da kupaya veda edeceğini düşünüyorum. Bu hafta olduğu gibi kaza ile turu geçip gruplara kalırsa belki işler değişir ve yukarıyı zorlayabilir ama bu takım için başka bir sorunu daha ortaya çıkıyor.<br />
<br />
200 milyon dolara yakın harcaması olan Galatasaray'ın zaten Avrupa kupası giderleri öyle ya da böyle var iken ve artık kesinleşen en az 3-4 transferin de giderleri buna eklenecekken bir de gereksiz bir kupa için ekstra gelir yükünün altına girmeyi göze alacaklarını hiç sanmıyorum. En azından ben yönetici olsam bu yükün altına girmek istemezdim. Siz ister miydiniz?<br /><br />Bu turda Galatasaray'ın elenmesi kafadan takımın kasasında 4-5 milyon euroya yakın bir paranın kalması anlamına geliyor. Yerli piyasasının en iyilerinden bir transfer, belki şampiyonluk için önemli bir hamle olacak. Kim bilebilir?<br /><br />Lig yarışında zirvede yer alan Fenerbahçe ilk on biriyle şampiyonluğu bu kadar çok isterken ve iyi oynarken aslında en büyük soruna şans eseri pek yakalanmadılar. As oyuncularının bir iki tanesinin değişmesiyle sistemlerinde çok büyük eksiklikler doğabiliyor ve takım bocalayabiliyor. Şimdiye kadar son dakika golleriyle bunları iyi kotarsalar da bunun ligin ikinci yarısında devam edeceğini kimse garantileyemez. Kupa mesaileriyle yedekleri de riske atmak, hatta as takımdan oyuncuları riske atmak şampiyonluğu büyük bir gösteriş içinde kazanmak isteyen bir takım için ne kadar doğrudur? Her şeyi geçtik Aziz Yıldırım'ın sezon başı açıklamaları aslında tek bir yöne çıkıyor: "İstediği oldu!"<br />
<br />
Beşiktaş'a gelsek orası bambaşka bir sıkıntı. Geçen yıl takımın parası yoktu adam gibi takviye yapılmadı. Gerçi Samet Aybaba'nın da vizyonsuzluğu ortadaydı. Bu sene para var, iş bilir Önder Özen'in parayı düzgün kullanmayı istemesinden ötürü saçılamıyor. Doğru olan bu ama Beşiktaş'ın yakın dönemden ziyade birkaç sene sonrasını düşünerek kadro kuruyor olması da günün as takımını çok zor durumda bırakıyor. Kupada ilerlemek belki en çok Beşiktaş'a yarayacaktı. Aynı zamanda en büyük zararı da Beşiktaş'a verecekti çünkü her senaryo da en az 3-4 as oyuncusunu kupa maçlarına çıkarmak zorunda olan takımda fiziksel ve mental yorgunluk baş gösterecek ve özellikle Şubat döneminden sonra büyük düşüşler yaşanacaktı. Bu takım zaten şuan bile ana kadrosundan bir sakat verdiğinde tamamen dağılıyor ve oyundan düşüyor. Sakat vermese bile yorgunluk yüzünden ikinci devreler oyundan düşüyor. Düşüyor da düşüyor... Devre arası transfer düşünülmeyen, yapılsa bile en fazla 1 ya da 2 fırsat transferinin yapılacağı ortamda kupaya adam yollamak kulübe maddi masraftan ziyade daha büyük sorunlar açacaktı.<br />
<br />
Üstte örnek verdik onları da ekleyelim. 20 as futbolcudan oluşan kadrosuyla Gençlerbirliği yükselme amacında olduğu ve daha çok önem verdiği ligle birlikte kupayı nasıl götürecekti? Yazının bu ana kadar olan kısmında sakatlık, kart cezaları gibi sorunlardan bahsetmediğimi de hatırlatayım. <br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://2.bp.blogspot.com/-BXWB2VGvvkM/UqJyKvJ-3HI/AAAAAAAAAh0/j81X1ITbjYg/s1600/fruko-kutu-gazoz-400x400.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="http://2.bp.blogspot.com/-BXWB2VGvvkM/UqJyKvJ-3HI/AAAAAAAAAh0/j81X1ITbjYg/s320/fruko-kutu-gazoz-400x400.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
<b>"Gazozuna Kupa"</b><br />
<br />
Birazcık elenen büyük takımları aklama yazısı gibi gözüküyor olsa da hal böyleyken ve bu kupa takımlar için hiçbir anlam ifade etmiyorken izleyiciler bu kupaya niye önem göstersin? Hangi Fenerbahçe veya Beşiktaş taraftarı elendiğine gerçekten üzüldü ki? Ya da hangi Galatasaray taraftarı turu atladığına gerçek anlamda sevindi?<br />
<br />
Zaten şuan sosyal medya ve hatta genel olarak her yerde konuşulan tek bir şey var. Yayıncı kuruluş ATV'nin elinde bu kupanın çok büyük patladığı...<br />
<br />
Galatasaray'ın bir sonraki turda elenmesiyle birlikte olası bütün pazarlama piyonlarını kaybedecek olan kuruluş kupadan hiçbir gelir sağlayamayacak. Zaten izlenmeyen kupa maçları tamamen ufak kitlelere yöneltilecek. Milyonlar hedeflenirken yüz binlerin maçları izlemesinin kulüpler ve futbol severlerden ziyade en çok yayıncı kuruluşa koyacak olmasını da aslında ilahi adalet olarak adlandırsak saçmalamış olmayız.<br />
<br />
Bu yayıncı kuruluşun gününde ve saatinde dizi yayınlamak ve onunda gelirlerini toplamak için günün maçlarını hafta içi 19:00 da yayınladığını, daha doğrusu o saate koydurduğunu da hatırlayalım. "İnsanlar stada gitmesi önemli değil, yeter ki bizim yayın izlensin duble para kaldıralım." Beşiktaş'ın maçının dizi uğruna ana kanalda yayınlanmadığını da hatırlatalım.<br />
<br />Böyle bir ortamda takımlar kupaya değer vermezken ve izleyici de buna otomatik olarak ayak uyduracakken bu kupa neyine oynanıyor? Gazozuna kupa benzetmesini tam tamına buraya oturtsak olur. Çünkü bu etaptan sonra kupanın ülke genelinde hiçbir heyecanının kalmadığı ve ufak kitlelere hitap edecek oluşu bir gerçek...<br />
<br />
Umuyorum ve eminim benle birlikte çok kişi de bunu temenni ediyordur ki bu sene yaşananlar gelecek senede yaşanır. Yayıncılık rantına karşı TV seyircisi ayakta duramaz. Kutunun karşısına geçtiğimizde aptallaşırız. Bizi bu bozukluktan kurtaracak tek şey ise yine takımlarımız. Umarım seneye de bu başarısızlık/başarı durumu tekrarlanır!<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://1.bp.blogspot.com/-OG9Tc4U8UgE/UqJyF5ab2FI/AAAAAAAAAhs/tb3stS_lGys/s1600/gazoz-ligi.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="http://1.bp.blogspot.com/-OG9Tc4U8UgE/UqJyF5ab2FI/AAAAAAAAAhs/tb3stS_lGys/s320/gazoz-ligi.jpg" width="216" /></a></div>
<br />
<br />Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4020240947452476873.post-54708560869876959232013-12-06T19:59:00.000+02:002013-12-06T19:59:49.264+02:002014 Dünya Kupası Grupları Belli Oldu<a href="http://4.bp.blogspot.com/-esPPm_PT4_g/UqIPXZwKImI/AAAAAAAAAFs/HcWJQf1L6yg/s1600/Brazil-2014-logo.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="113" src="http://4.bp.blogspot.com/-esPPm_PT4_g/UqIPXZwKImI/AAAAAAAAAFs/HcWJQf1L6yg/s200/Brazil-2014-logo.jpg" width="200" /></a> 2014 yazında Brezilya'da düzenlenecek Dünya Kupası grupları belli oldu.D ve G gruplarında yer alan takımların maçlarını çeyrek final tadında izleyeceğimiz kesin. Turnuvada sürpriz yapmasını beklediğim Belçika'nın önü gayet açık gibi görünüyor.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://3.bp.blogspot.com/-0UwZOHK30ME/UqINYtql1PI/AAAAAAAAAFg/GXqMbeeBMzk/s1600/D%C3%BCnya+Kupas%C4%B1+Gruplar%C4%B1.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://3.bp.blogspot.com/-0UwZOHK30ME/UqINYtql1PI/AAAAAAAAAFg/GXqMbeeBMzk/s1600/D%C3%BCnya+Kupas%C4%B1+Gruplar%C4%B1.jpg" /></a></div>
<br />bugahttp://www.blogger.com/profile/13074273626605064548noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4020240947452476873.post-2390392539283866272013-10-29T13:00:00.000+02:002013-10-29T13:00:49.141+02:00Büyük adam, büyük sporcu: Vassilis Spanoulis<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://2.bp.blogspot.com/-U3Mng_8foic/Um-TYj61cUI/AAAAAAAABpM/lXrW4Yrw8C0/s1600/Vasileios-Spanoulis.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="213" src="http://2.bp.blogspot.com/-U3Mng_8foic/Um-TYj61cUI/AAAAAAAABpM/lXrW4Yrw8C0/s320/Vasileios-Spanoulis.jpg" width="320" /></a></div>
Kendisi sadece takım kaptanı değil ayrıca takımın tam anlamıyla lideri. En zor anlarda sorumluluk almaktan kaçınmayan ve nerede ne yapmasını tam anlamıyla bilen bir lider. Net olarak hem kişilik hem de oyuncu olarak inanılmaz bir adam.<br />
<br />
Bu sezon başında Olympiakos ile olan sözleşmesi bitmişti. Fenerbahçe, Barcelona ve CSKA kendisini almak için kesenin ağzını açtı. O ise Oly ile ilk görüşmesinden, bırakın anlaşmayı gelecek sezonun transferleri hakkında görüşerek çıktı. Giden oyuncuların yerini nasıl doldurulması gerektiği bile kendisini danışılıyor. Bunun sebebi sahadaki liderin de fikrine saygı duyulması.<br />
<br />
'Ben buralıyım' diye düşndüğü için Oly'de kaldı. Pazar günü NTVSpor'da Ivkoviç konuktu. O da Spanoulis'e neden kaldığını sorduğunda aldığı cevap çok güzel. Pana'dan Oly'e transfer olduğundan ülkenin yarısının kendisinden nefret ettiğini, Oly'den de ayrılırsa diğer yarısının da kendisinden nefret etmesini istemediği için olarak cevaplamış. Tabi ki bu işin şaka tarafı. Oly'de mutlu olduğu için ve orada oynamaktan zevk aldığı için kaldı.<br />
<br />
Bunlardan öte Galatasaray maçından sonra kendisine üçüncü kere Euroleague şampiyonluğunu düşünüyor musunuz? sorusuna verdiği o muhteşem 'hayır düşünmüyorum' cevabı... Basketbol oynamaktan zevk aldığını ve zevk almaya devam edeceğini söylüyor. Benim anladığım: Her şey kazanmak değil, ama kazanmak.Eser Değirmencioğluhttp://www.blogger.com/profile/08520155559571891282noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4020240947452476873.post-788592926179307032013-10-22T10:38:00.001+03:002013-10-22T10:38:22.569+03:00Wilshere vs Kasami<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/7rDYj9GKB2s?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
Cumartesi günü Arsenal sahasında Norwich'i ağırladı. Maçın ilk golü yılın golü sayılabilecek güzellikteydi. Olay son vuruştan öte o ana kadar gelişen muazzam tek pas trafiği... Giroud'un da bu trafikteki iki pası da mükemmel. Ek not olarak belirtmek lazım.<br />
<br />
Arsenal'in golüden sonra ağzımızı kapatmaya zorlamaktan başka yapacak bir şey yoktu derken dün Palace karşısında Fulhamlı Kasami'nin golü geldi ve kapanan ağızlar aynı şekilde geri açıldı.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<object class="BLOGGER-youtube-video" classid="clsid:D27CDB6E-AE6D-11cf-96B8-444553540000" codebase="http://download.macromedia.com/pub/shockwave/cabs/flash/swflash.cab#version=6,0,40,0" data-thumbnail-src="http://img.youtube.com/vi/_NQLmOo6Wqg/0.jpg" height="266" width="320"><param name="movie" value="http://youtube.googleapis.com/v/_NQLmOo6Wqg&source=uds" /><param name="bgcolor" value="#FFFFFF" /><param name="allowFullScreen" value="true" /><embed width="320" height="266" src="http://youtube.googleapis.com/v/_NQLmOo6Wqg&source=uds" type="application/x-shockwave-flash" allowfullscreen="true"></embed></object></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
Bunlardan öte bu golden hemen sonra Wilshere'nin attığı efsane tweet:
<br />
<blockquote class="twitter-tweet">
Well there's my 'goal of the month' prize gone!!!! Take a bow! <a href="https://twitter.com/search?q=%23Player&src=hash">#Player</a> <a href="https://twitter.com/search?q=%23MNF&src=hash">#MNF</a><br />
— Jack Wilshere (@JackWilshere) <a href="https://twitter.com/JackWilshere/statuses/392369926847348736">October 21, 2013</a> </blockquote>
<script async="" charset="utf-8" src="//platform.twitter.com/widgets.js"></script>
Eser Değirmencioğluhttp://www.blogger.com/profile/08520155559571891282noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4020240947452476873.post-27934973957624194852013-10-03T09:52:00.001+03:002013-10-03T09:53:18.591+03:00Fatih Terim-Ünal Aysal Çıkmazı ve Mancini<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://2.bp.blogspot.com/-b6wfENLww_w/Uk0T7lcVxDI/AAAAAAAAA0g/pLYdr215fFQ/s1600/f.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="302" src="http://2.bp.blogspot.com/-b6wfENLww_w/Uk0T7lcVxDI/AAAAAAAAA0g/pLYdr215fFQ/s320/f.jpg" width="320" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Türkiye'de karışıtırılması en kolay kulüp herhalde Galatasaray'dır. Osmanlı döneminde olduğu gibi saray her zaman içerden veya dışardan karışmaya müsait bir ortam. Karıştıranların yanında bir de içerdeki iktidar sahiplerinin güç oyunları imparatorluğu sürekli Lale Devri'nden Fetret Devri'ne sürükleyip duruyor.</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
Aslında her şeyin özeti kısa ve öz nazarımda. Olan her zaman olduğu gibi Galatasaray'a oldu. Ve bunun mimarları her fırsatta "Aslolan Galatasaray'dır" cümlesini dillerine pelesenk eden Fatih Terim ve Ünal Aysal'dır. Benim için Fatih Terim de Ünal Aysal da suçlu. Ego savaşları yüzünden Galatasaray'ın zarar görmesini hiçe saydılar resmen. Bana kalırsa, Ünal Aysal ve ekibi bu durumu lehine çevirebilecek şartlara sahipti ama krizi öyle kötü yönettiler ki neredeyse suçlu duruma düştüler. Öte yandan Fatih Terim de kafasında başka planlar yapıyordu. Kendisine önerilen sözleşmeye yanaşmamasının sebebi elbette farklıydı. Eğer milli takım Dünya Kupası'na giderse sözleşme yenilemeyecek; gidemezse sözleşmesini uzatacaktı. Ünal Aysal'ın kurumsallaşma söylemlerine pek inanmasam da, kulübü bir şirket gibi yönetme isteği aşikar. Her zaman ilerisini garantiye almak istemesi normal bu açıdan. Fatih Terim ise tam tersi, gönül senetleri üzerine kurulu bir hayatı yaşayan bir adam.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Gelelim Mancini'ye...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Daha adı geçer geçmez muhasebeci taraftarları ve basın mensuplarını işe koşmuş bir teknik direktör olarak Türkiye kariyerine 1-0 geride başlamıştı. Ancak henüz 2 gün takımla çalıştıktan sonra Juventus gibi bir takıma karşı deplasmanda savunma yapabilen bir takımın hocası oldu. Galatasaray dün geceki maçta 3 yıllık Fatih Terim döneminde yapamadığı defansı yaptı. Belki de Amrabat'ın deli saçması penaltısı olmasa direnç daha da güçlenecekti. 3 yıldır savunma yapamayan, hatta savunması yüzünden sürekli zor duruma düşen bir takımın 2 günde savunmayı öğrenmesi elbette mümkün değil ancak eldeki kadroyla doğru taktik dizilişi bunu biraz da olsa mümkün kılabilir, zira dün gece şans da Galatasaray'ın yanında olunca dirençli bir takım izledik.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Mancini'ye defans oynatıyor diye eleştiriler yapıldığını gördüm twitter'da. Bunu muhtemelen Terimci tayfa yapıyor. 2 gün önce takıma gelmiş adamın Juve deplasmanından 1 puan almasına sevinileceği yerde adamı yermek ne kadar mantıklı bilemedim. Mancini gidip Elazığ, Sivas vs. maçlarda da defans yaptırırsa o zaman eleştirirsin. Önce bir bekleyip görmek lazım. Lakin şurası kesin ki dün geceki maç futbolcuların da Mancini'ye olan inanç ve güveni açısından oldukça önemliydi.</div>
</div>
Burak Kerecihttp://www.blogger.com/profile/17287004220007150559noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4020240947452476873.post-48404353296095860582013-09-25T16:30:00.002+03:002013-09-25T16:30:31.808+03:00Terim'in Ardından<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://2.bp.blogspot.com/-WsvXkDlwTbk/UkLlWcZE3GI/AAAAAAAAANw/SFzSkIi94TE/s1600/terim+GS.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="213" src="http://2.bp.blogspot.com/-WsvXkDlwTbk/UkLlWcZE3GI/AAAAAAAAANw/SFzSkIi94TE/s320/terim+GS.jpg" width="320" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Bu sefer sportif başarısızlık
yoktu ama yine gitti…<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Türk futbol tarihinin gelmiş
geçmiş en başarılı teknik direktörü Fatih Terim, kovulduğu gün itibariyle
nedenini kamuoyunun bilmediği bir şekilde görevinden ayrıldı. Galatasaray
kulübünün yaptığı açıklamada da elle tutulur bir neden yok. Çoğu kişinin görüşü
Fatih Terim’in ve Ünal Aysal’ın egolarının çarpışmasının bu sonucu doğurduğu
yönünde.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Evet Terim egolu. Çünkü burası
Türkiye ve basamakları çıkarken sizin paçanıza yapışan kişileri ancak
tekmeleyerek, üzerlerine basarak ve itekleyerek yükselebilirsiniz. Hele ki
futbol gibi başarı ve sonuç endeksli bir oyunda bunu daha da keskin şekilde
yapmanız gerekiyor. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Tarihinde hiçbir başarısı olmayan
Türk Milli Takımı’nı Avrupa Şampiyonası’na götürüp 0 puanla dönünce yerden yere
vurulan Terim idi. Aynı Terim 1998 Dünya Kupası sonrası tüm dünya gibi takımını
liberolu sistemden 4’lü çizgi defansa dönüştürürken “Galatasaray ofsayt taktiği
yapıyor” diyenlerle de mücadele etti. Belki çaresizlikten belki Galatasaray
sevgisinden; ikinci kez döndüğünde düşük bütçeler ve çarpık bir yönetim
anlayışı ile karşılaştığında yine eleştiri okları ona yöneldi. Zaten başarısız
olduğunuzda söyleyecek sözünüz pek olmaz bizim buralarda.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Ne zaman başı belaya girse Milli
Takım ve Galatasaray onu çağırıyordu. Çünkü kimse “Neden Fatih Terim’i
getirdin?” diyemezdi. Hem eleştiriliyor hem de “o olmazsa kim?” sorusunun
cevabı verilemiyordu. İşin ilginci o da kabul ediyordu bu teklifleri. “Ne
haliniz varsa görün” demek işine gelmiyordu ya da bunu diyemeyecek kadar
duygusaldı.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Kamuoyundaki bir başka yanılgı da
Terim’in teknik özelliklerinden çok diğer özelliklerinin kendisini başarıya
götürdüğü yolunda. Terim’in motivasyonel ve duygusal bir hoca olduğu doğrudur
ama bu, futbol bilgisinin vasat olduğu şeklinde yorumlanamaz. Hem Galatasaray’da
hem de milli takımda oyun sistemleri üzerindeki radikal değişiklikler ve oyuncu
rotasyonları çoğu teknik adamın altından kalkamayacağı hamlelerdir.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Her yıl sözleşme yenileneceği
anlaşmasıyla 3. Terim dönemi başlamıştı. Ancak Milli Takım’ı çalıştırması Aysal
yönetimini kaygılandırdı ve uzun süreli anlaşma kabul edilmeyince ipler
koparıldı. Bu kadar basit bir şekilde gerçekleşen ayrılık ne kendisi ne de
Galatasaray açısından pozitif sonuç vermeyecektir. Bu operasyon sonucu kimsenin
konumu yükselmemiştir.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Bizim buralar böyledir… İnsan
kolay harcanır, ihtiyaç olunca da hatırlanır…</div>
Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4020240947452476873.post-18749293780105040812013-09-19T10:27:00.002+03:002013-09-19T10:27:48.744+03:00Ada'nın yerlisi Basel<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://4.bp.blogspot.com/-1bDykSwmzN4/UjqnYrs6BUI/AAAAAAAABog/g1dLssPV8Ls/s1600/fcbasel.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="247" src="http://4.bp.blogspot.com/-1bDykSwmzN4/UjqnYrs6BUI/AAAAAAAABog/g1dLssPV8Ls/s400/fcbasel.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
<br />
Şampiyonlar Ligi'nin ilk haftasında ilk sürpriz gerçekleşti. Basel, Stamford Bridge'de Chelsea'yi 2-1 mağlup etti.<br />
<br />
Dün iddaa oynarken "Gene yaparlar mı?" diye içimden geçirmiştim ama oynamak yememişti. Doğrusu Basel'in Chelsea'yi yenmesi beni şaşırtmadı. 2011-2012 sezonunda Şampiyonlar Ligi grubundan Manchester United'ı UEFA Avrupa Ligi'ne gönderen takım Basel'di. İngiltere'de 3-3 berabere kalıp, İsviçre'de 2-1'lik galibiyet alınca Kırmızı Şeytanlar büyük şok yaşamıştı.<br />
<br />
Geçen sene de UEFA Avrupa Ligi'nin çeyrek finalinde 2-2 biten maçların sonunda Tottenham Hotspur'u penaltılarla elemişlerdi. Her ne kadar yarı finalde Chelsea'ye karşı iki maçı da kaybetseler de her sene bir ada takımına şok yaşatmayı alışkanlık haline getirmiş durumdalar. Bu sene de Chelsea ile açılışı yaptılar. Sanki İngiltere onlar için her sene maç yapmak istedikleri bir mekana dönmüş durumda.<br />
<br />
Murat Yakın Basel'de çok büyük işler yapıyor. Bu kadar erken sürpriz sonuç aldıkları için gözler erken bir dönemde üstlerinde olacak.Eser Değirmencioğluhttp://www.blogger.com/profile/08520155559571891282noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4020240947452476873.post-48459351999034364852013-09-18T11:26:00.002+03:002013-09-18T11:26:57.554+03:00 Şampiyonlar Ligi'nde nasıl altı gol yenir?<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://4.bp.blogspot.com/-bQWmzTdp95Q/Ujljwc6X_0I/AAAAAAAABoQ/nRMLwAmFldc/s1600/gs-rm.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="248" src="http://4.bp.blogspot.com/-bQWmzTdp95Q/Ujljwc6X_0I/AAAAAAAABoQ/nRMLwAmFldc/s320/gs-rm.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
Dün Türk Telekom Arena’da Galatasaray'ın Real Madrid’e 6-1 mağlup oluşu esnasında sahada iki takımında oynadığı oyun ders niteliğindeydi. Yalnız en başında şunu da söyleyelim bu maçın hakkı asla bu skor değildi.<br />
<br />
Öncelikle Galataray’ın geçen sene Şampiyonlar Ligi’nde aynı sahada 3-2 yendiği rakibinden nasıl altı gol yediğini irdeliğelim. Bana sorarsanız sahaya çıkan kadro hatalıydı. Hiç bir resmi maçta beraber oynamamış Dany - Chedjou ikilisini Real Madrid gibi bir takibe karşı ilk 11 çıkarmak hatalıydı. Ancelotti maç eksikliği bulunan Bale’yi kenarda oturturken Fatih Terim Riera’yı da kardoya almıştı. İyi oynadı, kötü oynadıdan öte defansta bu kadar riske girmek ne kadar doğru? Bunlardan öte Fatih Terim gibi çok iyi bir motivasyoncu teknik direktörün takımının ikinci golden sonra dağılmasına anlam veremedi kimse. İlk iki bireysel hatadan gelen gol moralleri bozmuş olabilir de sonradan gelen gollerin hiç bir savunması olamaz. Zaten geri kalan dört golde altı pastan atıldı. Bale’nin ortaladığı ve Muslera’dan dönen topu Ronaldo’nun tamamladığı golde orta yapılırken topun gittiği yerde dört tane boş Real Madridli oyuncu vardı. Bu görüntü bile durumu çok net anlatıyor. <br />
<br />
Bu durumdaki Galatasaray’a karşı ise Ream Madrid skor 6-1 iken 90+2’de hala pres yapıp gol arıyordu. Sahada aradaki mantelite farkı bu boyutta olunca fark da kaçınılmaz oluyor. İkinci golden sonra dağılan rakibinin üzerine gitmek de kolay oldu. Galatasaray kadro olarak Türkiye’de açık ara en iyi yıldızlara sahip olabilir ama sahada hepsi gezinince bu pek bir işe yaramıyor. Yıldız oyuncuların takımda ağırlığını göstermesi gerekiyor. Sadece top gelince oynarım mantığı ile bu işlerin yürümediğini tüm taraftarlar görmüş oldu.<br />
<br />
Bir de Burak Yılmaz’ın ıslıklanma olayı var. Daha iki hafta önce gitmesi gündemde olan bir oyuncunun kafaca oynamaya hazır olmadığını uzun zamandır görüyoruz. O yüzden taraftarında sabır göstermesi gerekiyor. Sonuçta skorun tek suçlusu da o değil...Eser Değirmencioğluhttp://www.blogger.com/profile/08520155559571891282noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4020240947452476873.post-68205248615635823102013-09-16T23:19:00.001+03:002013-09-16T23:19:31.658+03:00Kartallar Yüksekten Uçar<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://1.bp.blogspot.com/-sbE-SHWVlIs/UjdlDbL5W5I/AAAAAAAAAgA/_NVn2if9fMM/s1600/688872_88676_15092013211839_47.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="375" src="http://1.bp.blogspot.com/-sbE-SHWVlIs/UjdlDbL5W5I/AAAAAAAAAgA/_NVn2if9fMM/s400/688872_88676_15092013211839_47.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
83 yılında yayınlanmaya başlayan ve çoğu kesim tarafından gelmiş geçmiş en iyi Türk dizisi olarak kabul edilen Kartallar Yüksekten Uçar, bu ülkede malesef vermek istediği sosyo-ekonomik ve kültürel mesajlardan çok spor medyasının işine yaramıştı. 80'ler ve 90'ların başında sportif olarak rüzgarı arkasına alan ve "ötekilerin takımı" ünvanını da darbe sonrası başarıyla taşıyan Kara Kartallar, sonunda yüksekten uçmaya ve bir döneme adını kazımayı başlamıştı. Lakin endüstriyelleşme ile Beşiktaş'ın düşüşü, Fatma Girik'in dövdüğü kartalla benzerlik göstermeye başlar. Seba'nın endüstriyel düzene ayak uyduramaması, Bilgili'nin çok çabuk pes etmesi ve Demirören'in takımı endüstriyelleşme adıyla yok etmesi yüzünden Kartal artık uçamıyordu. Gerçi hak geçmesin, sadece bir kez çok yukarıdaydık onda da 2008 yılında aşağıya Liverpool var diye yükselmek zorunda kalmıştık.<br />
<br />
Beşiktaş taraftarı Fikret Orman ile yeni bir sayfa açmaya hazırdı. Zaten FB-GS taraftarının aksine popülerlikten değil, gerçekten kendinden bir şeyler bulduğu için takımı destekleyen bu taraftar, 20 yılda neredeyse hiç gün yüzü görmemişti. Görmeye yakım olduğu tek dönem olan 100. Yıl'da medya ve FB-GS lobisiyle son bulduğundan tutunacak dal aranıyordu. Fikret Orman'ın girişi tartışmalı olsa da ağır ağır pişen bir yemek gibi sancılı sürecin ardından takım, mükemmel bir lezzete ulaşacakmış gibi gözüküyor.<br />
<br />
Dün akşam deplasmanda oynanan Bursaspor maçıyla takım kafalardaki soru işaretlerinden birini daha silmiş oldu. Lig başlangıcındaki üç maçta üç galibiyet ve Avrupa kupasında Tromso karşısında her ne kadar haksızca listeden silinmiş olsakta alınan tur başarısı takımı fazlasıyla heyecanlandırıyordu. Ama görece zayıf ve hazırlıksız takımlarla yapılan bu karşılaşmalar, takımın gerçekten "her yönüyle büyük takım" ile oynayınca nelerle karşılaşıcağına ait mesajlar içermiyordu.<br />
<br />
Trabzon aslında üstte bahsettiğim büyük takım imajına uyan bir yapıya sahip olsa da sezonun ilk maçına inanılmaz hazırlıksız bir şekilde girmişlerdi. Sezonu erken açmasına rağmen hem yeni hoca hemde yönetim sorunları o gün olduğundan daha büyük bir şekilde bugün süregeliyor. Erciyes maçı ise harika bir teknik direktör yönetiminde birbiriyle oynamaya alışkın olmayan 11 oyuncudan başka bir izlenim yaratmamıştı. 4-5 hafta sonra belki ligin en tehlikeli takımlarından biri olacaklardı. Hatta halen öyleler, nitekim Bilic'in nokta atışı korkusuzca hamleleri olmasaydı maç öyle muazzam bir şekilde bitmezdi. Tromso maçlarında mutlak hakimiyet fakat 1 şanssız yenilgi, yanında harika bir galibiyet ve tabii ki bir önceki maçımız Antep... Antep'te rakibe göre kurulmuş bir 11, eksikleri olmasına rağmen oyunu domine etti ve kolay bir galibiyet aldı.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://3.bp.blogspot.com/-PHhC1SV9NPA/UjdmAm88ZJI/AAAAAAAAAgI/nO0Nyt_ovCs/s1600/688872_20234_15092013223045_64.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="362" src="http://3.bp.blogspot.com/-PHhC1SV9NPA/UjdmAm88ZJI/AAAAAAAAAgI/nO0Nyt_ovCs/s400/688872_20234_15092013223045_64.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
Peki sorunlar neydi? Takımın her maç son 15 dakikaya girildiğinde fiziken çökmesi ve panik yapmaya başlaması kalesinde birçok sayıda atak görmesine sebep oluyordu. Bunun aslında temelde iki sebebi vardı. Biri orta sahadaki oyuncuların fiziken düşmesi sonucu orta saha direncinin kırılması ve buna bağlı olarak baskı yenildiğinde topu kenarlardan dikine oynayarak çıkartabilecek oyuncuların eksik oluşuydu.<br /><br />Geçen yıl takım çok fazla baskı yediğinde Hilbert gerek sağdan, gerekse ortadan topu ileriye doğru dribbling ederek taşır ve savunmayı rahatlatırdı. Kaptırdığı çok oldu, o zaman sorunda yaratırdı ama bunları saymazsak bile en kötü ciddi bir pas yolu alternatifi oluştururdu. Onun gidişiyle yerine gelen Serdar Kurtuluş harika bir defansif katkı sağlıyor olsa bile topla yol kat ettiğinde adeta bir Servet Çetin imajı çiziyor. Her ne kadar modern sağ bek bindirmelerini de başarıyla gerçekleştiriyor olsa da aranılan kan değildi. Üst sınıf takımlara baktığımızda her iki bekinde Hilbert vari (tabii ki çok daha teknik olanları) oyunculardan seçildiğini görüyoruz. Örneğin Mou, harika bir sağ bek performansı gösteriyor olmasına rağmen Ramos'tan bu yüzden vazgeçmiş ve Arbeloa'yı oraya monte etmişti. Solda Coentrao-Marcelo ikilisiyle birlikte yenilen baskılarda oyunun farklı bir kanata yöneltilmesiyle mükemmel bir kontra organizasyona takımca girişilebiliyordu. Yine aklımdaki güzel örneklerden biri Jose Enrique - Glen Johnson ikilisi olabilir.<br /><br />Beşiktaş'ın temel sorunu da zaten buradaydı. Sağdan çıkamayacağın belli oldu.Soldan çık o zaman derdik ama sol bek eksikliğinde oraya monte edilen Ersan'da Serdar Kurtuluş'tan farklı bir hücum performansı ortaya koyamadı, hatta ona yaklaşamadı. Elazığspor ve Manisaspor dönemlerinde sık sık sol bek oynamış ve mevkiiyi de biliyor olmasına rağmen o döneme göre değişen fiziği, ayrıca yıllardır oraya uğramamış olması onda büyük bir handikap yaratıyordu. Beşiktaş'ın tek oyun kurma yetisine sahip stoperi Escude'de zaten 1 yıl oynamamanın verdiği hantallığı üstüne atmaya çalışırken tek başına yükü kaldıramıyordu. İş yine en geriye kadar gelen Oğuzhan-Fernandes hatta her yerde kademeye girmesi ve ardından gecede taksiye çıkmasıyla ünlenen Atiba'ya kalıyordu. Takım, baskı yediğinde istemediği halde geriye itilmek zorunda kalıyordu. Çözüm çok basitti, ve Önder Özen bu çözümü Brezilya'dan buldu: Ramon Motta<br />
<br />
<b><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 18px; white-space: pre-wrap;">"20 top kazanma,</span><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 18px; white-space: pre-wrap;"> 41 kez pas opsiyonu olma, hepsinde topla buluşma ve 46/48 isabetle takımdaki en iyi pas isabetine sahip olma"</span></b><br />
<b><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 18px; white-space: pre-wrap;"><br /></span></b>
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 18px; white-space: pre-wrap;">Büttner, Holebas gibi oyuncuların ismi sol bek için anılırken birçok kendine mükemmel scout ve analizci diyen isim tarafından alınmazsa Beşiktaş bu sene de her şeyi kaybeder, bu zihniyetle olmazcılara inat Önder Özen Brezilya'dan Ramon Motta'yı takıma katar. Büttner transferinin çıkmaza girmesiyle herkes B planı olarak Holebas'ı görürken getirilen Ramon Motta, aslında bir dönemler Brezilya'da wonderkid olarak görülmesine rağmen çıkışını o yönde gerçekleştirememiş bir isimdi. Geldiği gibi ilk hazırlık maçında sol açık olarak denenen ve İsmail'le birlikte de iyi bir uyum sağlayan Motta, hemen ardından ilk resmi maçına Beşiktaş için sezonun ilk önemli sınavında çıkar. </span><br />
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 18px; white-space: pre-wrap;"><br /></span>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://3.bp.blogspot.com/-dLNucLT9vjw/UjdmVyDBHfI/AAAAAAAAAgQ/ZFohCJjEbW4/s1600/3352362f0e11eca.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="225" src="http://3.bp.blogspot.com/-dLNucLT9vjw/UjdmVyDBHfI/AAAAAAAAAgQ/ZFohCJjEbW4/s400/3352362f0e11eca.jpg" width="400" /></a></div>
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 18px; white-space: pre-wrap;"><br /></span>
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 18px; white-space: pre-wrap;">Üstte paylaştığım oyuncu istatistikleri Ramon Motta'nın Bursaspor maçındaki performansını göstermektedir. Ayrıca Motta, yine 2-3 paragraf önce yazdığım o aranılan adam performansını da ilk ciddi sınavında ortaya koymuş bir isimdir. Beşiktaş savunması için her şeyden önce sol tarafta bir pas opsiyonu olan Motta, topa hakimiyeti ve üst düzey tekniği ile o kanatta inanılmaz bir performans gösterdi. </span><br />
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 18px; white-space: pre-wrap;"><br /></span>
<span style="color: #333333; font-family: Arial, sans-serif;"><span style="font-size: 14px; line-height: 18px; white-space: pre-wrap;"><b>"Bek aldın mı Brezilya'dan alacaksın."</b> düşüncesini kanıtlar nitelikte bir performans gösteren Motta, arkayı düşünmesine gerek kalmayan ve Milli Takım'da motive olan Olcay'ın da performansını otomatik olarak yükseltmeyi başardı. Üstüne üstlük Bilic ve Önder Özen'in mükemmel analiz yeteneklerinin konuştuğunu ve bu kanattan Bursaspor'un yıkıldığını söylersek abartmış olmayız. Ama orası biraz sonra...
</span></span><br />
<span style="color: #333333; font-family: Arial, sans-serif;"><span style="font-size: 14px; line-height: 18px; white-space: pre-wrap;">Beşiktaş'ta bir önemli korku ise bu sezonun belki de takımdaki en önemli ismi olan Veli Kavlak'tı. Bir dönem Sabri, Selçuk Şahin kademesinde dalgalara konu olan bu isim Türkiye'ye sol açık olarak getirilmesinin ardından sürekli kademe kademe geri çekilmiş ve sonunda defansif orta saha olarak kendini bulmuştu. Yaptığı kusursuz topsuz alan savunmasının yanında ciğersizce yaptığı bitmek bilmeyen pres sayesinde adeta önündeki isimlerin daha az yorulmasına ve hücuma güvenle çıkmasına sebep oluyordu. Lakin sakatlık onu bu maç takımdan ayıracaktı. Çözümü basit oldu. Daha çok koşan takım! </span></span><br />
<span style="color: #333333; font-family: Arial, sans-serif;"><span style="font-size: 14px; line-height: 18px; white-space: pre-wrap;"><br /></span></span>
<span style="color: #333333; font-family: Arial, sans-serif;"><span style="font-size: 14px; line-height: 18px; white-space: pre-wrap;">Geçen yıl "Ernst 2 milyon dolara koşuyor, Hasan Türk 2 bin liraya. O zaman Hasan koşacak." gibi sığ ve dangalakça mantığa sahip olan Samet Aybaba'nın yanı sıra Bilic, gerçekten koşan bir takım yaratmayı başarma yolunda emin adımlarla ilerliyor. Bu maçta onun en güzel ispatlarından biriydi. Beşiktaşlı oyuncular dün oynanan maçta 116.7km koşarak Türkiye liglerindeki en yüksek koşu mesafesine ulaştı ve bir rekor kırdı. Beşiktaş koştu, ama boş koşmadı. </span></span><br />
<span style="color: #333333; font-family: Arial, sans-serif;"><span style="font-size: 14px; line-height: 18px; white-space: pre-wrap;"><br /></span></span>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://2.bp.blogspot.com/-P_AiSRLxQTU/Ujdm00wPdZI/AAAAAAAAAgg/vhyfMfRVSJg/s1600/ttXRbeh.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="218" src="http://2.bp.blogspot.com/-P_AiSRLxQTU/Ujdm00wPdZI/AAAAAAAAAgg/vhyfMfRVSJg/s400/ttXRbeh.jpg" width="400" /></a></div>
<span style="color: #333333; font-family: Arial, sans-serif;"><span style="font-size: 14px; line-height: 18px; white-space: pre-wrap;"><br /></span></span>
<span style="color: #333333; font-family: Arial, sans-serif;"><span style="font-size: 14px; line-height: 18px; white-space: pre-wrap;">Veli'nin yokluğunda Atiba - Fernandes - Oğuzhan üçlüsü gibi defansif sertlikten yoksun, kırılgan bir orta saha tercihiyle maça başlayan Beşiktaş, yine Veli'nin yokluğunu alan ve takım presiyle ileride basarak en iyi şekilde kapatmaya çalıştı. Bursa orta sahasında Beluschi'nin olmayışı biraz ekmeğimize bal sürmüş ve Batalla'yı da etkisiz bırakmış olsa da Beşiktaş, yaptığı 90 dakikalık pres ile Bursaspor'un oyun kurmasını engellemiş ve hemen hemen kalesinde ciddi pozisyonlar bile görmemişti. </span></span><br />
<span style="color: #333333; font-family: Arial, sans-serif;"><span style="font-size: 14px; line-height: 18px; white-space: pre-wrap;"><br /></span></span>
<span style="color: #333333; font-family: Arial, sans-serif;"><span style="font-size: 14px; line-height: 18px; white-space: pre-wrap;">Takım, gerçek bir takım olmayı başarmış gibi gözüküyorken kenardan gelen Necip'in bile 25 dakika da hatasız bir oyunla koştuğu 3 km taraftara umut veriyordu. Tek bir transfer hamlesi ile takım Bilic'in hayallerine bir adım daha yaklaşırken deplasmandaki en zor sınavlarından birinden harika bir skorla ayrılıyordu. </span></span><br />
<span style="color: #333333; font-family: Arial, sans-serif;"><span style="font-size: 14px; line-height: 18px; white-space: pre-wrap;"><br /></span></span>
<span style="color: #333333; font-family: Arial, sans-serif;"><span style="font-size: 14px; line-height: 18px; white-space: pre-wrap;"><b>"Başbakan Önder Özen, Çare Bilic"</b></span></span><br />
<span style="color: #333333; font-family: Arial, sans-serif;"><span style="font-size: 14px; line-height: 18px; white-space: pre-wrap;"><b><br /></b></span></span>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://2.bp.blogspot.com/-JqQGPK_w938/UjdmeK3mnNI/AAAAAAAAAgY/QmLb5RDg304/s1600/688872_88676_15092013211839_25.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="http://2.bp.blogspot.com/-JqQGPK_w938/UjdmeK3mnNI/AAAAAAAAAgY/QmLb5RDg304/s400/688872_88676_15092013211839_25.jpg" width="308" /></a></div>
<br />
<span style="color: #333333; font-family: Arial, sans-serif;"><span style="font-size: 14px; line-height: 18px; white-space: pre-wrap;">Bilic'in yaratmaya çalıştığı top kendinde değilken önde basarak rakibin oyun kurmasını olabildiğince engellemeye çalışan ve topu aldığında da meşin yuvarlağa olabildiğince fazla sahip olarak, gerekirse en geriden oyun kurarak her kanaldan rakip savunmayı delmeye çalışan takım profili dün tam anlamıyla Bursaspor karşısında kendini gösterdi. Geçen yıl Samet Aybaba'nın şansa üçüncü yaptığı takımdaki başı kesik tavuk gibi hücuma kalkma profilini geride bırakan Beşiktaş'ta övgüleri en az Bilic kadar Önder Özen'de hak ediyor.</span></span><br />
<span style="color: #333333; font-family: Arial, sans-serif;"><span style="font-size: 14px; line-height: 18px; white-space: pre-wrap;"><br /></span></span>
<span style="color: #333333; font-family: Arial, sans-serif;"><span style="font-size: 14px; line-height: 18px; white-space: pre-wrap;">Bilic, modern futbola hakim ve hücum futbolunun gereklerini de çok iyi bilen bir hoca olmasının yanında kendisini de ülkenin içinden geçtiği böyle bir dönemde taraftarlara sevdirmeyi başardı. Hayat tarzı, imajı ve arkasındaki destek ile sahada da öz güveniyle oyunu en iyi şekilde okuyan ve hiç korkmayan Bilic, şüphesiz en büyük desteği Önder Özen'den alıyor. Önder Özen, iyi bir futbol direktörü ve scout olmasının yanında unutulmaması gerekiyor ki harika bir analiz uzmanıdır. </span></span><br />
<span style="color: #333333; font-family: Arial, sans-serif;"><span style="font-size: 14px; line-height: 18px; white-space: pre-wrap;"><br /></span></span>
<span style="color: #333333; font-family: Arial, sans-serif;"><span style="font-size: 14px; line-height: 18px; white-space: pre-wrap;">Zico döneminde harika performanslar ortaya koyan Fenerbahçe'nin analisti Önder Özen'den başkası değildi. Her rakibi en iyi şekilde inceleyen ve durumları Zico'ya raporlayan Özen, Fener'in başarısının arkasındaki en önemli isimlerden biriydi. Bu huyu burada da devam ediyor olsa gerek ki Bilic'le birlikte şimdiye kadar oynanan her maçta "rakibe göre" davranarak başarıdan başarıya uçmaya başladılar. Bu maçta ise şüphesiz Beşiktaş'ın sürekli Bursaspor'un sağ kanadından saldırıyor olmasında onun parmağı vardır diyebiliriz. </span></span><br />
<span style="color: #333333; font-family: Arial, sans-serif;"><span style="font-size: 14px; line-height: 18px; white-space: pre-wrap;"><br /></span></span>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://4.bp.blogspot.com/-o6Il7hn1NeY/Ujdm6OiZ6KI/AAAAAAAAAgo/YodTwD7Rmng/s1600/688872_88676_15092013211839_2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="268" src="http://4.bp.blogspot.com/-o6Il7hn1NeY/Ujdm6OiZ6KI/AAAAAAAAAgo/YodTwD7Rmng/s400/688872_88676_15092013211839_2.jpg" width="400" /></a></div>
<span style="color: #333333; font-family: Arial, sans-serif;"><span style="font-size: 14px; line-height: 18px; white-space: pre-wrap;"><br /></span></span>
<span style="color: #333333; font-family: Arial, sans-serif;"><span style="font-size: 14px; line-height: 18px; white-space: pre-wrap;">Geleceğin en iyi Türk sağ beki olarak gösterilen ve geçen yıl Samet Aybaba'nın adam olmaz diye takıma aldırmadığı Şener, her ne kadar iyi hücum performansları gösterse de yoğun baskı altında defansif olarak çoğu zaman büyük hatalara imza atabiliyor. Bu maçta yer yer Fernandes'in o kanada kayması ve oyunu oradan kurması, Oğuzhan'ın da düzenli olarak oraya kaykılarak oynamasının yanı sıra arkadan gelen Motta'nın sürekli ileriye çıkarak verdiği desteğiyle de çoşan Olcay'ın o kanatta Şener'e hayatının en acı anlarından birini yaşatmış olması sadece ve sadece teknik analizler sonucu ortaya çıkabilecek bir durumdu. Öyle ki Daum bu baskıyı kırmak için Kazım'ı oyuna almak zorunda kaldı ve istemeden orta sahadaki takım direncini kırmak zorunda kaldı. Bu dakikadan sonra Beşiktaş için işler daha da kolay oldu nitekim Beluschi yokluğunda Bursaspor orta sahası topu ayağında iyice tutamamaya başladı. Bu taktik hamleler Bursaspor'u karmaşaya sürükledi ve cezalar hemen kesildi. Sonuç belli, sıradaki gelsin. </span></span><br />
<br />
<span style="color: #333333; font-family: Arial, sans-serif;"><span style="font-size: 14px; line-height: 18px; white-space: pre-wrap;">Önder Özen'ın harika takım mühendisliğinin yanında Bilic'in üstün yönetim becerileri ilk etapta başarılı olmuş gibi gözüküyor. Avrupa'da olmadığı bir sezonda çok az yüksek ciddiyetli maça çıkacak olan Beşiktaş, FB ve GS deplasmanları kadar büyük öneme sahip Bursa'dan 3 puanı hatasız bir oyun ile çıkarmayı başardı. Üstüne üstlük geçmişte oynadığı 6 resmi maçta 4 gol yemiş olmasına rağmen bu gollerin hiçbirini de organize bir atak sonucunda yemedi. (2 hatalı penaltı, 2 stoper hatasıyla kaleciyle karşı karşıya kalma)
Bir diğer önemli sınav ise tabii ki gelecek hafta, Bilic 2. haftadan beri özellikle bu maça hazırlanıyor. Gerek yerinde gerekse de Nevizade de GS'li taraftarlarla rakibini analiz etmeye çalışan Bilic ve tabii ki Önder Özen, şimdiye kadar yaptıkları doğru hamleleri devam ettirip Galatasaray'dan da 3 puan çıkartmayı başaracaklar mı?</span></span><br />
<span style="color: #333333; font-family: Arial, sans-serif;"><span style="font-size: 14px; line-height: 18px; white-space: pre-wrap;"><br /></span></span>
<span style="color: #333333; font-family: Arial, sans-serif;"><span style="font-size: 14px; line-height: 18px; white-space: pre-wrap;">O değilde, Sadri Alışık'ın Banazlı Ali performansı ne kadar üst düzeymiş... </span></span><br />
<span style="color: #333333; font-family: Arial, sans-serif;"><span style="font-size: 14px; line-height: 18px; white-space: pre-wrap;"><br /></span></span>
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 18px; white-space: pre-wrap;"><br /></span>
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 18px; white-space: pre-wrap;"><br /></span>Unknownnoreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-4020240947452476873.post-67836444752161148062013-09-11T11:56:00.000+03:002013-09-11T11:56:10.839+03:00Fatih Terim, Sempati-Antipati ve Milli Takım<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://4.bp.blogspot.com/-bz4pcwUj8T4/UjAlcoiotRI/AAAAAAAAA0Q/eXF-0yaeDnU/s1600/thumb_big_AAFOTO_597595_100920132148040000_R_SPO_20130910000000_aa-picture-20130910-597595-high.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="265" src="http://4.bp.blogspot.com/-bz4pcwUj8T4/UjAlcoiotRI/AAAAAAAAA0Q/eXF-0yaeDnU/s400/thumb_big_AAFOTO_597595_100920132148040000_R_SPO_20130910000000_aa-picture-20130910-597595-high.jpg" width="400" /></a></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Doğrudan konuya gireceğim. Milli Takım olgusuna yaklaşık 4-5 senedir uzaktım. Milli Takım'ın maçı olduğunda genelde ya maç günü ya da maç bittikten sonra twitter'dan falan öğreniyordum. Bu durum aslında sadece benim değil, birçok futbolseverin yaşadığı bir durumdu. Milli Takım'ın, insanların gözünde bu hale gelmesinin sebebi -bana kalırsa- seçilen futbolcuların çoğuna karşı kamuoyundaki antipati duygusuydu. Özellikle Emre Belözoğlu, Volkan Demirel, Hamit Altıntop gibi futbolcuların kamuoyunda yarattıkları olumsuz izlenim seçilen yanlış teknik direktörlerle daha da bir pekişti. Futbolculara olan antipatiye bir de teknik adamlara karşı antipati (sağ ayaklı diye Selçuk İnan'ı oynatmayan Abdullah Avcı) eklenince milli takım olgusu insanların gözünde önemini yitirdi. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Peki ya Fatih Terim?</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Fatih Terim çok mu sempati duyulan bir insan? Galatasaray taraftarının çoğu adeta kendisine tapsa da, yaptığı yanlışların dile getirilmesini hazmedemediği için büyük bir kısım Galatasaraylı tarafından da antipatik bulunuyor Fatih Terim. Diğer takım taraftarlarını saymıyorum bile. Peki neden herkes -geyik muhabbeti de olsa- bugünlerde kötü giden her şeyin başına Fatih Terim getirilmeli diyor? Fatih Terim bu tür zor görevlerin altından hep başarıyla kalktığı için mi? Fatih Terim'in dünya çapında bir hoca olduğunu tartışmak istemiyorum, yaptığı işler ortada ve bu konuda bir problemimiz yok. Amaaaa...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Ben yine milli takıma dönüp konuyu futbolculara getireceğim. Fatih Terim çok iyi bir teknik direktör olabilir. Lakin Fatih Terim'i övmeyi kenara bırakıp, futbolcuları eleştirmek lazım. Milli Takım 2-3 yıldır zaten aşağı yukarı bu adamlarla oynuyor. Türk futbolcusunun olayı bu, hoca seçmek. Sevmediği, kendisinden olmayan bir hocanın gelip de Türk futbolcusuna kendisini sevdirmesi çok zor. Bizim futbolcularımızda profesyonel etik yok, sevmediği adamın takımında elinden geleni yapmıyorlar. Ayrıca, Milli Takım futbolcuları da her fırsatta "milli dava, milli forma, ay-yıldız" muhabbeti yaparak yüzümüze yüzümüze yalanları sıralıyorlar. Başında hangi hoca olursa olsun, azıcık milli duygun varsa çıkar savaşırsın. Bugüne kadar son 2 maç hariç DK elemelerinde bir maçta bile ruh göremedik sahada. Futbolcuları antipatikleştiren bu sahtekarlıkları ve ikiyüzlülükleri. Fatih Terim'den önce neredeydi sizin milli ruhunuz? Neredeydi ay yıldız sevdanız? Bizim futbolcuların tek sevdası Fatih Terim'e karşı sanırım...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
Burak Kerecihttp://www.blogger.com/profile/17287004220007150559noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4020240947452476873.post-26197161787822982022013-09-02T18:38:00.001+03:002013-09-02T18:38:37.149+03:00Büyük maç tecrübesi...<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://2.bp.blogspot.com/-PmVaYFOGPTs/UiSw438tqFI/AAAAAAAABnk/ZL7kvWoP3eg/s1600/arsenal_Spurs.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="223" src="http://2.bp.blogspot.com/-PmVaYFOGPTs/UiSw438tqFI/AAAAAAAABnk/ZL7kvWoP3eg/s400/arsenal_Spurs.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
Bu başlık biraz klişe, katılıyorum. Bununla birlikte bu hafta bir gün arayla iki maçta da buna şahit olduk. Önce UEFA Süper Kupa finali, sonra da Kuzey Londra derbisi.<br />
<br />
UEFA Süper Kupa finali bizi uzun süre tok tutacaktır. Gerçekten muazzam bir maç oldu. Hoş, klasik Guardiola - Mourinho maçı da diyebiliriz. Topla bolca oynayan bir Bayern Münih ile az ve öz oynayan Chelsea. Maçta ön plana Chelsea kalecisi Cech çıkıyor normal olarak. Maçın büyük bir bölümü tek kale oynandığı için ona da çok iş düştü.<br />
<br />
Bu maçta en önemli nokta 120. dk'da 2-1 geride olan Bayern Münih'in ataklarında hala soğukkanlı olmalarıydı. Zaten başka türlü golü de bulamazlardı. Bana sorarsanız çok saçma bir şey denediler ama bir şekilde gol oldu. Ceza sahasında sadece Mandžukić varken ve onu da Terry, Cahill ve David Luiz savunurken ona orta yapmak adamı üzer, üzdü de derken topun sekmesi ve Martinez'in golü... Sabrın sonu selamet bu olsa gerek. Bunlardan öte penaltılar da büyük maç ve an tecrübesi ortaya çıktı. Ben Mourinho gibi birinden son penaltıyı Lukaku'ya kullandırmasını hiç beklemezdim. Daha penaltıya gelirken belliydi kaçıracağı. Dokuz kusursuz penaltıdan sonra böyle bir fecaat ancak o oyuncunun anı kaldıramamasıdır. Tek teselli anı maçtan sonra bütün oyuncuların sırayla Lukaku'yu teselli etmesiydi.<br />
<br />
Dün de penaltısız fakat oyunla buna benzer bir maç yaşandı. Kuzey Londra derbisinde (ki bence Londra derbisidir, "kuzey" fazlalıkmış gibi geliyor) Arsenal, Tottenham Hotspur'u 1-0 yendi. Arsenal transfer yapmadı, kötü oynuyor vs gibi şeyler döndü dolaştı filan da takım o kadar birbirine alışkın ve tecrübeli ki bir şekilde işin içinden başarıyla çıkıyorlar. Tam tersi ise Spurs için geçerli idi. Topa sahip olup, pozisyona girememe ve defansın arasında eriyip giden Soldado'ya yüksek top atma merakı. Üstüne de son dakikalardaki bencillik ve heyecandan ayakların birbirine dolaşması. Boas'ın hali de bunun kanıtı gibiydi. Şansızlığı derbinin ligin başına denk gelmesi.<br />
<br />
Türkiye'de Fenerbahçe uzun bir süre büyük maç takımı oldu. Bu sene nedense pek bundan ümitli değilim. Artık Ersun Yanal'dan mı, yoksa düşen performanslarından mı, yoksa gelen oyunculardan mı, yoksa hepsinden mi onu maçlardan sonra anlayacağız.<br />
<br />
<br />Eser Değirmencioğluhttp://www.blogger.com/profile/08520155559571891282noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4020240947452476873.post-21988753384235016722013-08-27T10:35:00.000+03:002013-08-27T10:35:30.482+03:00Taraftar mıyız? Seyirci mi?<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://4.bp.blogspot.com/-7xG9luHfgC0/UhxWq_V_gDI/AAAAAAAABnM/dPqSeNEISbM/s1600/volkan-sen-rizespor-macinda-agladi.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="224" src="http://4.bp.blogspot.com/-7xG9luHfgC0/UhxWq_V_gDI/AAAAAAAABnM/dPqSeNEISbM/s320/volkan-sen-rizespor-macinda-agladi.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
Dün Karadeniz derbisinin 40. dk civarlarında hem alıştığımız hem alışmadığımız bir olay yaşandı. Volkan Şen zamanında çoğu futbolcu gibi tribünde birileriyle sözlü tartıştı. Üstüne de yabancı madde fırlatılınca ağlayarak sahayı terk etti. Hakem dahi bir sürü oyuncu kendisini ikna edemedi. Bana garip gelen ki görmedim mi acaba dedim ama takımın kaptanı yanına gelmedi...<br />
<br />
Maçtan sonra Trabzonspor teknik direktörü Mustafa Akçay çok güzel noktalara değindi. Parasını verip maça gelen kişi memnun kalmadığı performansa nasıl tepki göstermeli? Ve futbolcular sırf para alıyor diye işçi değil sanılmasın. Artık sıra takım arkadaşını koruma göreviyle futbolcular ve teknik heyet de.<br />
<br />
Peki bunu yapan adamın psikoloji nedir? Bu kişi taraftar mı? Yoksa seyirci mi? Çünkü ikisi arasında çok fark var. Biri oraya gittiği zaman ne olursa olsun takımına destek verip, iyi gün kötü gün ayırmazken, diğeri hep iyi şeyler görmek ister. Paramı verdim şovumu gösterin bana mantığı. İki maç kötü oynadı diye empati özürlüsü olmanın manası yok. Son dönemde psikolojik sorunlar yaşayıp, yaşamadığı bilmeden gencecik insanlara bu kadar yüklenmesi çok ağır ve saygısızca bir düşünce. Bir de üstüne ben yaptım diye göğsünü germesi cidden içler acısı.<br />
<br />
Dün bu yazıyı yazıyor olsaydım çok daha ağır bir dille yazıyor olurdum. Bazı şeylere insanın içi parçalanıyor. Kendisini her şeyden, herkesten büyük görüyor olmak insanı insan yapmaz. Trabzonspor'un gerçek taraftarına büyük iş düşüyor. Volkan'ı desteklemeli ve kendini bilmez taraftar olamayan seyircinin kendilerinin üzerine çıkmasına izin vermemeli.Eser Değirmencioğluhttp://www.blogger.com/profile/08520155559571891282noreply@blogger.com0