30 Kasım 2012 Cuma

Kanoute ve Arkadaşlarından Filistin'e Destek

Filistin'in gözlemci devlet statüsü oylamasının olduğu gün Frederic Kanoute önderliğinde Filistin'e destek yönünde bir bildiri yayınlandı.

Moussa Sow, Issiar Dia, Diomansy Kamara gibi futbolcuların da imzaladığı bildiride 21 yaş altı Avrupa futbol Şampiyonası'nın İsrail'de düzenlenmesini protesto ediyorlar. Zira son Gazze operasyonunda Filistinli genç futbolcular da hayatını kaybetmişti.

Bugüne kadar örneğine çok rastlamadığımız bu olayın bundan sonra daha da yaygınlaşması beklenebilir.

EUROPEAN FOOTBALLERS DECLARE SUPPORT FOR PALESTINE

We, as European football players, express our solidarity with the people of Gaza who are living under siege and denied basic human dignity and freedom. The latest Israeli bombardment of Gaza, resulting in the death of over a hundred civilians, was yet another stain on the world's conscience.

We are informed that on 10 November 2012 the Israeli army bombed a sports stadium in Gaza, resulting in the death of four young people playing football, Mohamed Harara and Ahmed Harara, 16 and 17 years old; Matar Rahman and Ahmed Al Dirdissawi, 18 years old.

We are also informed that since February 2012 two footballers with the club Al Amari, Omar Rowis, 23, and Mohammed Nemer, 22, have been detained in Israel without charge or trial.

It is unacceptable that children are killed while they play football. Israel hosting the UEFA Under-21 European Championship, in these circumstances, will be seen as a reward for actions that are contrary to sporting values.

Despite the recent ceasefire, Palestinians are still forced to endure a desperate existence under occupation, they must be protected by the international community. All people have the right to a life of dignity, freedom and security. We hope that a just settlement will finally emerge.

 Açıklama ve imza atan futbolcular için tıklayınız.


28 Kasım 2012 Çarşamba

Olması gereken oldu

Hatırlarsınız geçen hafta Nordsjaelland'in evinde Shakhtar Donetsk'e farklı yenildiği maçta Luis Adriano inanılmaz çirkin, iğrenç bir olaya imza atmıştı. Willian'ın rakip yarı sahaya, centilmenlik yapıp karşı takıma attığı topu kovalıyıp golü atmıştı. Herkesin basireti bağlanıp izlemişti. Nordsjaellandlı oyuncuların yoğun itirazı ve tepkisi vardı. İtirazdan öte bu rezilliğe tepkiydi. Kuzeyli olmalarından dolayı fazla soğukkanlı kaldılar diyebilirim. Ben bile oturduğum yerde çılgına dönmüştüm. Asıl kızdığım durum ise Lucescu'nun oyuncusuna karşı hiç bir tepki vermeyişi oldu. Yukarda adalet varya işte adamlar çatır çatır oynadı ve bir dakika sonra kendi hakları ile golü attılar. 

İşte o maçın UEFA tarafından açıklaması yapıldı dün ve olması gerektiği gibi Luis Adriano maç cezası aldı. Juventus maçında sahada olamayacak. Bana sorarsanız az bir maçlık ceza. Fair Play'in bu kadar önem verildiği dönemlerde bu iğrençliklere mani olmak için daha caydırıcı olabilirler. Önemli olan futbolcuların sahada attığı goller, çalımlar değil kişilikleridir. 

27 Kasım 2012 Salı

Dünyanın sonu geliyor dedik ya..

Malumunuz Maya takvimine göre 21 Aralık 2012'de dünyanın sonu geliyor. Aslında Mayalara kalmadan bu işi son bir haftada olanlarla da anlayabiliriz. Kimse kusura bakmasın ama takoz, balta, kalas diye lakaplar takabileceğimiz oyuncu statüsüne uyan Bekir ve Servet'ten inanılması güç, rüya gibi goller izledik. Şans dersiniz, daha olmaz dersiniz ama oldu. Servet'in ilk çalımındaki soğukkanlılık ve dokunuş cidden inanılması zor ama asla şansa yapılmış bir şey değil. Gol olabilir, ama oraya kadar güzel geliyor. Bekir'in golünde ayağının yanına çarpıyor köşeye gidiyor diyebilirsiniz, ama sonuçta adam inandı ve denedi.

Bu iki gol arasında Melo'nun penaltı kurtarması da tuzu biberi. Aslında bu manzarayı Petriç ile zamanında görmüştük. Son dakikada penaltı kurtarıp, turu getirmiş kahraman kaleci / oyuncu rolünü Melo çalmış oldu ondan ve galibiyeti getirdi. Yok çizgide durmamış, yok bir metre öndeymiş filan.. Bunlar boş konuşmalar maalesef ki. Kaleciler durmuyor da tekrarlanmıyor Melo durmamış da ne olmuş? Hakemlerin dikkat etmesi fakat çok fazla dikkat ettiği bir şey değil zaten.

Diyeceğim odur ki zaten dünyanın sonu geliyor, bırakın bunlar olsun. Futbolun güzelliği bu değil mi?..

Melo the Goalkeeper


Altyazı şöyleydi:

“Galatasaray Elazığspor deplasmanından 1-0’lık galibiyetle döndü. Melo penaltı kurtardı.”

Mekana beraber oturduklarım “nasıl yani?“ bakışlarına bürünürken ben usulca içkimi yudumluyordum. Hayır çok içmemiştim ve Melo’nun penaltı kurtarmasına şaşırmadım.

Melo ile ilgili bir konuşmanın en az yüzde 50’si futbol tekniğinin dışına çıkıyor. Saha içindeki agresifliği, hırsı, taraftar ile olan iletişimi ve elektriği onu farklı bir futbolcu yapıyor. 

Futbolseverler bu oyundan aldıkları zevkin futbolcuların tarafından alınmadığı bir çağda yaşadıklarının farkında. Profesyonel ve endüstriyel futboldafutbolcular bu işin business olduğunu açıkça dile getiriyor; hatta denilebilir ki futbola farklı bir anlam yükleyen futbolculara garip gözle bakılıyor.

Böylesi bir dönemde İtalya’da aradığını bulamayan Melo Türkiye’de kendini buldu. Oynadığı oyunla değil, bazen göze hoş gelen hırsı bazen taraflı tarafsız herkesi çileden çıkaran agresifliği ile seyirciye kendisi sokakta veya halı sahada oynarken aldığı duyguyu anımsatan Melo daha çok penaltı kurtarır, gol atar, kırmızı kart görür, olay çıkartır.

25 Kasım 2012 Pazar

Asıl Olan Ruhtur

18 Kasım 2011'de yazdığım bir yazı.

Dün Radikal’de Kenan Başaran’ın eski bir yazısını okudum. Yazısını şöyle bitiriyor: “Cem Dizdar’ın Egemen pasıyla bitireyim: Kalesine golü atan Egemen’in o bakışı Beşiktaş’a bir ağıt gibi. Teselli eden bir kişi bile yok. Beşiktaşşlı üzülecekse Egemen’in öylece yapayalnız bırakılmasına üzülmeli. Ve İlhan Mansız’ın Fevzi’ye o jestini de hatırlamalı…” Çok ince görülmüş bir olay bu. Aslında Beşiktaş’ın son şampiyonluğundan beri dökülmesinin asıl sebeplerinden biri de bu. Portekiz furyası ile başlayıp, kaybettiğimiz bir ruh. Beşiktaş’ı Beşiktaş yapan özelliğimizi kaybetmemiz. Cem Dizdar’ın pasıyla Kenan Başaran’ın bize hatırlattığı Fevzi olaylarını dün bir kez daha buldum izledim.

Bilmeyen varsa diye ya da hatırlamayan varsa diye tekrar hatırlatmak isterim. Fevzi, Denizli deplasmanında iki hatalı gol üst üste yer. Biri auta çıkan topu içeri alması, diğeri elinden kaçırması. İlk yarının son dakikalarında Beşiktaş golü bulur ve soyunma odasına 2-1 mağlup gider. İkinci yarıda İlhan Mansız skoru 2-2′ye getiren golü attıktan sonra formasının altından Fevzi’nin formasını çıkarır. Benim halen bile izlediğimde duygulanmama sebep olan bir olaydır bu. Bir hafta sonra ise Beşiktaş İnönü’de Rizespor ile oynar ve Fevzi gene topu elinden kaçırır ve skor 1-1′e gelir. İşte o an Fevzi yıkıldığında yanına Tümer ile bir arkadaşı gelir ve ona moral vermeye çalışırlar. Tümer’in bağırması rahatlıkla duyuluyor. Onu teselli etmesi, yerden kaldırması ve moralini bozmamasını söylemesi. Sonra zaten Fevzi’nin müthiş direğe kafa atma olayı vuku bulur.

Bu sadece hatırlatmak içindi bu ruhu. Şimdi ise kendi kalesine gol atmış arkadaşına herkes sırtını dönüp gidiyor. Geçen sene de böyleydi, ondan önceki senede. Olay yıldızlarda değil takım ruhunda. Bu ruhu sadece Fenerbahçe’de görebiliyoruz bugün. Onun sebebi de kaptan, kaptanlığını yapıyor. Beşiktaş ne zaman İbrahim Üzülmez’i kaybetti, işte o gün ruhunu kaybetti. Onun görevini yapabilecek tek bir adam yok o takımda. Ya da yapmak istemiyorlar. Şimdi ki şımarık çocuğa oynasın diye kaptanlık veriyoruz. Takımı savunması, oyunculara sahip çıkması gerektiğin de ağlak bakışları ile sağa sola voltalar atıyor. Takım içinde ne kadar çok yabancı, o kadar sorun demek. Manchester United neden senelerden beri böyle değil diye soran olursa sebebi çok belli. Alt yapıda birlikte büyümüş çocuklar hepsi. Hepsi birbirlerini çok iyi tanıyor. Galatasaray’ın UEFA şampiyonluğunda, ya da Türkiye’nin dünya 3. olduğu sene… Hep durum aynıydı. Birbirleri ile büyümüş, zaman geçirmiş, bir aile olmuşlardı. Bir de Hiddink’in Türkiye’sine bakıyoruz. Kampı bile otelde yapıyor, dışarı dahi çıkamıyorlar. Açık cezaevi modunda takılıyorlar. Sahada düşeni kaldıracak bir tane adam yok. Avrupa Şampiyonası’nda böyle miydi? 119. dk’da yediğimi golden sonra Hamit düşen arkadaşlarını kaldırıyordu. Çünkü inanıyordu onlara. Aynı Hamit şimdi umursamaz modda. Çünkü onu o hale getirdiler. Sırf Hamit değil. Yenilen gollerden sonra Volkan yerde çökmüş oturuyor, herkes birbirine arkasını dönmüş söylenip duruyor. Biri çıkıp da “Hadi çocuklar, kendinize gelin!” tarzında bir şey demiyor. Ruhlarını çoktan kaybetmişler.

Abdullah Avcı güvendiğimiz, herkesin sevdiği bir teknik direktör. Şu an ki kadroya baktığımızda çoğu onun alt milli takımlarla başarılı olduğu zaman ki öğrencileri. Zamanında Nuri ile uçurduğu milli takımı, yeniden Nuri ile A Milli Takım’da uygular. Bizim gibi leşçiliği seven insanlar arasında başarılı olması dileğiyle, hayırlı olsun.

23 Kasım 2012 Cuma

Ryan Giggs futbolu bırakacak diye çok korkuyorum


Bu yazıyı Nisan 2011′de yazmıştım. Ryan Giggs hala takımının en önemli oyuncularından biri ve ben halen onun futbolu bırakmasından korkuyorum.

Geçen hafta Manchester United – Chelsea maçını izledikten sonra içimdeki korku daha da arttı. 37 yaşındaki Cardiff doğumlu Galli yıldız 1990′dan beri dünya futboluna katkıda bulunuyor. Tarihleri yeniden düşününce Giggs ile büyüdüm desem yanlış olmaz sanırsam. Ben ilkokul heycanı yaşarken o Manchester United forması giymenin heyecanını yaşıyormuş. Ben eğitim hayatımı bitirdim, üç okuldan mezın oldum, işe girdim o ise heyecan yaşamaktan çok artık heyecan yaşatan kişi oldu. Zaten Manchester United tarihinin en iyi oyuncusu seçildi kendisi. 11 şampiyonluk kupası ile de Manchester United tarihinde en çok şampiyonluk yaşamış oyuncu Ryan Giggs.

Gerçekten istemiyorum bu adam futbolu bıraksın. Futbolu güzelleştiren bütün ögeleri yaşatmış bize, yaşatmaya devam ediyor. 37 yaşında olduğuna kim inanır? Çok fazla uzatmak istemiyorum. Hani deriz ya hiç futbolu bırakmasını istemediğimiz kişidir bu diye. Benim için iki kişi vardı. Biri Bergkamp’dı, diğeride bırakmasın futbolu dediğim Ryan Giggs. Gerçekten futbolu bırakacak bir gün diye çok korkuyorum…