16 Nisan 2013 Salı

Küçük Dokunuşlar...

Bu hafta yine yoğun bir maç temposuyla geçti ve bir çok güzel maçın yanında sıkıcı maçları da izlemek zorunda kaldık. Esasında bu yazıyı Pazar günü yazmayı planlıyordum ama özellikle TSL'de haftanın son maçı olan Beşiktaş - Antalya maçından da konuya uygun bir ekmek çıkabileceğini düşünmüştüm. Nitekim beklentilerimde yanılmadım ve o küçük dokunuş Beşiktaş maçına da değerek seyri değiştirmeyi başardı. Sanıyorum girişi de buradan yapsak sıkıntı çıkarmış olmayız.


Sezon başında Beşiktaş Futbol Şubesi'ni kökten değiştirip, Dortmund ve Arsenal'in yapılanmalarının baz alarak çalışmaya başlayan İbrahim Altınsay kulübe çok önemli bir liste vermişti. Avrupa'da ve Türkiye'de bir çok gelecek vaat eden yıldızı içeren bu listenin yarısını almak bile onun planlarında Beşiktaş'ın en yokluk içindeki haliyle birlikte mümkün olarak gözüküyordu, en azından bu onu hedefliyordu. İşe erken koyuldu. Bonservissiz olarak Dortmund altyapısında yetişmiş Mehmet Akgün, eski tip İtalyan stoperlerini andıran fiziği, oyun görüşü ve tekniğiyle geleceğe göz kırpan Berat Çetinkaya ve AZ Alkmaar altyapısından sonra Arsenal altyapısının da kokusunu ciğerlerine çekmiş Oğuzhan Özyakup... Bu üç ismin kulübe maliyetinin sadece 1.3 milyon euro civarında olduğunu biliyor muydunuz? Ardı gelecekti; özellikle Salih Uçan, Soner Aydoğdu ve Emre Güral'ın alınmasını çok isteyen Altınsay, teknik direktör olarak Van Gaal, Bilic, Ragnick gibi isimlerle de prensipte anlaşmayı başarmıştı ama yönetim içindeki iş güzarların sürekli sorun çıkartması ve kendi adaylarını lobileşerek ortaya koymasıyla işi çıkmaza sürüklemişlerdi. Nitekim Altınsay'da bu iş sizle olmaz diyip istifasını masaya koymuş ve Fikret Orman bu istifayı kabul etmemiş olsa bile geri dönüş yapmayarak kulüp ile, kendi değimiyle bu yönetim ile bağlarını tamamen koparmıştı.

Bu dönemin ardından gelen Samet Aybaba her ne kadar gençlere yaptığı yatırımlar ile biliniyor olsa da Altınsay'ın hazırlığı listeyi çöpe atmıştı ve kendi izlediği oyuncuları takıma katmaya çalışmıştı. Altınsay döneminde izlenilen ve prensipte anlaşılan bir çok futbolcuyla da irtibatı kesen veya Altınsay gibi transferi bitiremeyen Samet Aybaba takımı son olarak hırsını onun transferlerinden çıkarmayı hedeflemişti. Nitekim ilk hamle sessiz sedasız bir şekilde kulüpte Ersan Gülüm'ün bıraktığı etkinin 2-3 katını bırakabilecek potansiyeli olan bir ismin başına geldi ve Berat Çetinkaya kulüpten gönderilmek istendi. Fikret Orman'ın baskılarıyla sadece kiralık olarak gönderilmiş olsa da bilinen gerçek onun bonservisiyle yollanmak istenmesiydi. Mehmet Akgün'e talip arandı ama daha yeni bonservissiz Beşiktaş'a imza atmış birine kulüp bulunamadı. A2'nin değişilmezi oldu. Son olarak hedef Oğuzhan'dı ama Arsenal'den gelen çocuk ünvanı onu kavgaya gelen üst sınıf abileri gibi koruyordu.

Artık bilinen bir gerçek olan Volkan Şen'e karşılık Bursa'ya yapılan takas teklifi, Bursa'nın izleme ekibinin Oğuzhan'ı istememesi ile yatmış olsa da bunu içine sindiremeyen Samet Aybaba'nın onu sebepsiz bir şekilde kadro dışına itmesine mani olamadı. Veli ve Necip'in aynı anda sakatlandığı anda zoraki olarak sahaya sürülmek zorunda kalan Oğuzhan şansını iyi değerlendirince de yaptığı prim onun sürekli oynamasına sebep oldu. Artık kendi elinde bir koz vardı ama Samet Aybaba bunu kabullenemedi. Her fırsatta Oğuzhan'ın özel hayatına medya karşısında sataşmalar, çalışmıyor demeler, ünlü video da olduğu gibi "kafalı ama amele olmak istiyor" tarzı benzetmeleri ile yıpratmaya çalışmaları... Sonunda oldu ve Oğuzhan formdan düştü. Akbabalar bunu bekliyordu ve bu sefer kadro dışı olmasa da onu kulübeye bağladılar. Orada da suyu verilmeyince çürümeye başladı.


Antalya maçının ilk 45 dakikası rezalet, sıkıcı ve futbol adına hiçbir şeyi içermeyen bir şekilde geçti desek abartmış olmayız. Beşiktaş çıktığı 11 ile maçı kazanmayı değil günü kurtarmayı hedeflediğini çok iyi anlayabiliyorduk. Samet Aybaba kontradan falan bulunabilecek bir golle bunu başarabileceğini düşünmüş olsa gerek ama evdeki hesap çarşıya uymayınca geri vitesin allahını yapar ve Oğuzhan'ı oyuna alır.

55. dakika da oyuna giren Oğuzhan 57. dakika yaptığı harika koşu, tempoyu ayarlayışı ve araya bıraktığı harika pas ile Olcay'ı tek avantajlı konuma getirerek takımın 1-0 öne geçmesine ön ayak olur. 2 dakika da oyunun seyri bir anda değişmiştir. Beşiktaş golünde etkisiyle çoşkusunu tekrar yakalamıştır. Ama en önemlisi Fernandes ile birlikte sağlı sollu her türlü atağı organize eden Oğuzhan, oyuna girdikten sonra yarattığı fark ile Beşiktaş'ın oyuna hemen hemen mutlak hakim olmasını sağladı.

Kurt hoca Samet Aybaba ise ilk yarı yaptıkları katı savunmanın planlı olduğunu ve ikinci yarı Oğuzhan'ı oyuna sokarak bunları ön gördüğünü söyledi. Kazanılan maçtan kendine büyük bir pay çıkardı. Her zaman olduğu gibi...




11.04.2013... Roma Olimpiyat Stadı'nda Fenerbahçe'yi konuk eden Lazio'nun teknik direktörü Petkovic her ne kadar şanslarının %50'nin altında olduğunu söylemiş olsa da takım pes etmeye niyetli değildir. Fenerbahçe kontrollü oyunu tercih eder ama üstünlük Lazio'dadır. Akın akın gelişen Lazio ataklarının neredeyse tamamı orta sahada gerçekleşmektedir ve yine atağa çıkmaya çalışan Fenerbahçe'nin bütün atakları da orta sahada bir anda sona ermektedir. İlahlar oraya kamp mı kurmuştu?

Altınsay sonrası Beşiktaş'ın transfer hedefleri tamamen ters bir istikamete gitmiş olsa da aynı giden tek bir şey vardı. Bucaspor'un kapısını çalan Beşiktaş yöneticileri Salih Uçan için 750.000 euroyu anında verebileceklerini söylerler fakat Bucaspor yetkilileri ellerindeki cevheri bildiklerinden ötürü en az 1.5 milyon euro istemektedirler. Beşiktaşlılar gider gelir, fiyat biraz arttırılır falan ama anlaşılamaz. Anlaşılamamasının sebebi ise Rubin Kazan başta olmak üzere bir çok kulübün onun için Buca kapısına dayanmış olmasıdır. Fakat hepsi 1.5 milyonu fazla bulmaktadır. Lakin biri çıkar, masaya koyduğu 1.5 milyon euro ve İstanbul'a doğru yol alacak bir uçağın biletiyle ona yepyeni bir kapı açar. Salih Uçan artık Fenerbahçe'nin resmi oyuncusudur.

Her ne kadar Salih önceleri Fenerbahçe taraftarı tarafından da bilinmiyor ve desteklenmiyor olsa da aldığı çok kısa süreleri çok iyi değerlendiren Salih bir anda göze girmeyi başarır. Bu sefer destek tam terse dönmüştür. Aykut Kocaman'ın Salih'i oynatmıyor olmasına sitem eden Fenerbahçelilerin sayısı az değildir. Kocaman her seferinde ise bekleyin, daha hazır değil der. Başlarda kimse buna inanmaz ama zamanla bunun bir gerçek olduğu belli olur. Nitekim burada konuştuğumuz kişi 18 yaşında bir çocuktur ve 1. lig seviyesinde ilk defa forma giyecektir. Gücü yetmez, ayakları titrer ama görevini en iyi şekilde yapar.

Düzenli halı saha takımındaki eksiklik nedeniyle kadro tamamlamak için çağırılan güvenilir arkadaş gibi yüksek özgüven, hırs ve sorumluluk duygusuyla hareket etmesi hatalar yapıyor olsa da onun daha çok sevilmesine ve güvenilmesine yol açar. Nitekim artık o geleceğin yıldız adaylarından biridir. Oğuzhan ile birlikte Türkiye'nin geleceği olarak adlandırılmaya başlanmıştır.

11 Nisan günü Roma'da orta sahanın dirençsizliği artık bardağın dolup taşmasına sebep olmuştu. Küçük Prens Baroni'nin yine sahada iki kişilik yürüyor olması ve ne defansta ne de hücumda önemli katkısının olmaması sabırların taşmasına sebep oluyordu. Üstüne üstlük Lazio'nun tam takım bindirmesiyle birlikte 1-0'lık skoru yakalaması, olası bir gol ile maçın uzatmaya gidecek olmasından ötürü daha da hırslanmalarıyla birlikte ileri çıkmaları Fenerbahçe'nin müthiş kontralar yakalamasına sebep oluyordu. Kontra şansı diyelim aslında çünkü her kontra başlangıcında top resmen sihirli bir şekilde Baroni'nin ayağına geliyor ve atak bir şekilde slow motiona geçerek zamanla duruyordu, yok oluyordu. Baroni lakaplarından biri olan "Atak Durduran"ı ne kadar çok hak ettiğini resmen kanıtlıyordu.


Sabır taşı 73'te taştı. Baroni oyundan alındı ve Salih Uçan oyuna girdi. Top Fenerbahçe'deydi, Salih koştu ve pasını verdi. Pasını verip Baroni gibi kaçmadı, hemen sete girdi ve top ayağına bir kez daha geldi. Ekstra pasını yaptı, Webo aldı ve bir ekstrada o yaptı. Caner ve gol...

Henüz daha 73. dakika dolmamışken Baroni'nin normalde hiç olmadığı ve olmayacağı bir yerde aslında o var diye çok kolay bir gol atılmıştı. Tur gelmişti... Çok bir şey yapmadı. İki küçük dokunuş ve sadece doğru işi yapmak. Turu getiren tek bir küçük dokunuş olmuştu. Golün asisti Webo'ya yazılmış olsa da maçı izleyen herkes şunu demişti: "Salih girdi gol oldu."





Pazar gününe geri dönelim.  Elazığ Atatürk Stadyumu'nda oynanan Elazığspor - IBB maçı düşme potasını ilgilendiren belki de haftanın en önemli maçıydı. Beraberliğin bile iki takıma yaramayacağı bu hafta da iki takımda temkinli olarak sahaya çıksa da bol bol gol arıyorlar ve ona göre ataklarını şekillendiriyorlardı. Fakat bir türlü olmuyordu. Elazığ başta geçen yılın ikinci lig yıldızlarından biri olan Ahmet Görkem'ın de savunma katkılarıyla IBB'nın kaliteli hücumcularına gol sevinci tattırmazken IBB'nin yerleşik savunmacıları da ağır Elazığspor hücumlarını kolaylıkla kesiyordu. Maçta 80 dakika geçmişti ama hiçbir şey olmamıştı. Ne olacaktı?


Geçen yıl Antep BB'de yıldızı parlamayan ama çalışkanlığıyla göz dolduran Volkan Yılmaz, bir çok kulübün dikkatini çekmeyi tabii ki başaramamıştı. Bülent Uygun'un menejer payından alacaklarını aldıktan sonra kulübü satıp, başka salak kulüp başkanları aramaya çıkmasını takiben göreve gelen Yılmaz Vural ise bir kez daha klişe kaderiyle karşı karşıya kalmak zorunda kaldı. Kötü durumdaki takımı ligde tutmak. Gelmesiyle birlikte Bülent Uygun enkazıyla bile istikrarlı bir hücum futbolu oynatmayı becerdi ama eksikler vardı. Devre arası kadrodaki bir çok oyuncu gönderildi. İkinci lig ağırlıklı yerli oyuncular ve birkaç kilit yabancı oyuncuyla birlikte yeni devreye başlandı. Alınan oyunculardan biri de Volkan Yılmaz'dı.


İkinci devrenin başlamasının üstünden haftalar geçmiş olmasına rağmen halen forma şansı bulamamış olan Volkan, IBB maçının 80. dakikasında sol bek Eren ile birlikte çizgide oyuna girmek için bekliyordu. Kameralar bu anı gösterdiğinde herkesin aklında tek bir soru vardı. "Kim bunlar?", "Böyle önemli bir maçta bunları mı oyuna alacak." Aldı.

Sinan esasında çok başarılı ve kaliteli bir santrafor olmasına rağmen uzun zamandır üst düzey futbol oynamamış olması, hatta neredeyse hiç oynamamış olması onu fizik olarak bitirmiş. Buna rağmen ligde 17 maçta 5 gol 2 asistlik katkı sağlamayı başardı. Lakin olmuyordu. Sağdan soldan Aydın ve Serdar'ın sürekli taşıdığı toplar Sinan'ın hantallığı ile harcanıyordu. Üstüne üstlük Sinan'ın tuttuğu toplara arkadan destek bir türlü gelemiyordu. Her iki planda da Sinan tam bir etkisiz olarak oyunda yokları oynuyordu. Üstüne üstlük tam anlamıyla yerli Quaresma olan Aydın'da 65-70 arası oyundan iyice düşüp tek başına çizgiye inerek her pozisyonda top kaptırmaya başlayınca maç çekilmez hale geliyordu.

80'de yapılan değişiklik ile Sinan kenara geliyor ve Volkan oyuna giriyordu. Aynı zamanda Volkan'ın Elazığ'daki ilk resmi maçı olacaktı.  Maçın belki de o ana kadar ki en iyi ikinci ismi olan Orhan'da sinirine yenik düşüp ikinci sarıyı görmemesi için kenara geliyordu. Hamle "0-0'a yatmak, fantezi" şekillerinde yorumlansa da Volkan 81. dakikanın son anlarında Sinan'dan 10 kat daha hızlı koşarak oluşturduğu set ile ayağına gelen ilk topu harika bir şekilde Aydın'a çıkarıyor, gelen top çok iyi paslaşmalarla Köksal'ı buluyor ve klasik bir Köksal ortasıyla içeri gelen top... Tabii yine Sinan'dan çok daha hızlı bir şekilde içeri kat eden ve doğru yerde bulunan Volkan Yılmaz ayağına ikinci kez topun değmesiyle birlikte gol sevincini yaşıyordu. Gol 82. dakikada gelmişti. Golden sonra IBB atakları hız kazanır ama oyunu kontrol eden Elazığ'dır. Özellikle ileride Volkan ve Serdar Gürler IBB defansının ileri çıkmasını engelleyerek Üründül değimiyle bloklar arası boşluklar yaratırlar, maç tamamen kontrol altındadır. Elazığ maçı 1-0 kazanır ve rahat bir nefes alır.



Üç hikaye, üç benzer hikaye... Teknik direktörün küçük bir dokunuşu, futbolcunun küçük bir dokunuşu. Hikayelerde bunların hepsi var. Birinde doğru olanı yapmamak için inat eden ama her seferinde tükürdüğünü yalayan biri, birinde doğru olduğunu bildiği halde elindeki cevheri abanarak yok etmemek için doğru kullanmaya çalışan biri ve birinde de elindeki yeteneğe, oyununa güvenen biri...

Teknik direktörlerin küçük dokunuşları futbolcuların ki kadar konuşulmaz. Ama onların arkasında çok daha fazla hikaye yatmaktadır.

1 yorum:

  1. Son altı maçta filan Beşiktaş futbola adına hiç bir şey oynamıyor. Antalya maçının ilk yarısı da bu aslında. Oyuna iş yapan adamı koyunca işin rengi değişiyor tabi.

    Burada önemli olan Oğuzhan'ın belki de İngiltere'de kazandığı bir özellik, olaylara küsmeyip kendini kanıtlaması.

    YanıtlaSil