Geçen günlerde ortalığı kasıp kavuran bir numaralı haber tartışmasız bir şekilde Guardiola'nın Bayern Munich ile anlaşması oldu. Önceleri düşük enformasyon ile yanlış bilgiler almış olsakta, Guardiola'nın sezon sonu emekli olacak olan Jupp Heynckes'in yerine geçeceğini öğrendik. Zaten haberler bize ilk ulaştığında şaşırmıştık. Yarıştığı her kulvarda kusursuz bir şekilde ilerleyen Jupp Heynckes'in takımında ne gibi bir sorun olabilirdi de teknik direktör değişimine karar kılınmıştı? Aslında Avrupa basınında sezon başından beri Guardiola-Bayern Munich isimleri yan yana geçmeye başlamıştı. Sanki geleceği görür gibi mi? Büyük gazetecilik başarıları mı? Hayır, hepsi bir planın parçasıydı.
Geçen sezon Bayern Munich fazlasıyla başarılı bir yıl geçirmiş olmasına rağmen inanılmaz derecede kötü bir sonla bize veda etmişti. 2001 yılında üç kupa finali oynayıp, üçünü de kaybeden Bayer Leverkusen'den sonra ilk defa bir takım bu başarısızlığı tekrarlamıştı. 67 yaşındaki Heynckes, yükselen Dortmund tehdidi altında zaten yeterince stresliyken üst üste aldığı darbeler onu daha da yormuştu. Başarılarla dolu kariyerine zirvedeyken veda etmeyi kafasına takınan kurt hoca, Uli Hoeness'e istifa dilekçesini sunmuştu. Ama Bayern, yeni yapılanmaya devasa katkıları bulunan bu hocaya kıymak istemez. Aslında Heynckes'ten ziyade takımda oturtulan bu sistemin bu istifa ile darbe alacağından korkarlar. "Bize yeni bir hoca bulana kadar izin ver, bu takımı zirveye oynat ve bu sezondan daha iyi bir şekilde gerçek bir efsane olarak kariyerine veda et." Tabii ki sarf edilen sözler birebir böyle değildir ama buna benzer olduğu kesin, ve sözlerin yarattığı etkinin büyüklüğü de...
Jupp Heynckes ile inanılmaz bir şekilde sezona başlayan Bayern Munich, bir yandan da hoca aramaya başlamıştı. Kulüp hareketleri sadece Türkiye'de basına yansımıyor ya, orada da konuşuldu. "Bayern yine hoca kıyımı yapacak.", "Başarılı olmak yetmiyor mu?" tarzındaki spekülasyonlara kulak asılmadı. Peki yeni hocayı hangi standartlara göre seçeceklerdi?
Bayern Munich eskisi gibi değildi. Almanya'da yıldızı parlayan isimleri diğer takımlardan çalarak yerel başarılara imza atması artık yetmiyordu. Bu şekilde zaten istikrarlı bir şekilde Şampiyonlar Ligi'nde de yükselemiyorlardı. Barcelona, Manchester United gibi takımların yapılanmalarını örnek almak ve uluslararası başarıya istikrarlı bir şekilde uzanmak gerekiyordu. 2009 yılında bunun temelini attılar. Yeniden yapılanma diyince dünyada akla gelen 2-3 isimden biri olan Louis Van Gaal takımın başına getirilir. Robben, Gomez, Tymoshchuk, Luis Gustavo gibi isimler takıma katılır. Çok az sayıda transfer, altyapıdan yeni monteler ve tabii ki maddi olarak kulübün daha da gelişmesiyle sistem ilk meyvelerini vermeye başlar. Van Gaal döneminin takıma en büyük etkisi ise sabırlı hücum disiplininin takıma oturması ve aynı isimlerin sürekli birlikte oynamasıyla birlikte ortaya çıkan ahenktir. Ama halen eksik birşeyler vardır. Van Gaal, 2. sezonunda takıma Şampiyonlar Ligi finali oynattırmış olsa da kupayı kaybedecek ve bu onu işinden edecektir.
Aslında sorun Van Gaal'in yaptıklarında başarısız oluşu değildi. Ama hem onun geçimsiz kişiliği hemde aşırı disiplinli duruşu egosu yüksek futbolcularda soruna sebep oluyordu. Disiplin gerekiyordu ama bu yıldızlar topluluğunda katı disiplin huzursuzluğa yol açıyordu. Ayrıca benimsediği oyun anlayışı onları Şampiyonlar Ligi finaline çıkartıyor olsa da istenilen düzeyde değildi. Peki ne mi yapılmalıydı?
Uli Hoeness ve Christian Nerlinger'in takımın hücum futbolunu daha ileri taşıyabilecek ve disiplinden tavız vermeden oyuncuları kontrol altında tutabilecek bir isimle anlaşması gerekiyordu. Guardiola haberleri o zamanda çıktı. Mourinho dendi ama onlar kendi aralarında amansız bir yarış içindeyken buralara bakmazlardı. Onlarda eski bir dosttan tekrar yardım istediler ve Heycnkess bildiğiniz üzere takıma geri döndü. Yıldız oyuncuları disipline etmesi, hücum oyununu birkaç seviye yukarı taşıması ve herşeyden önce var olan sistemi bozmayıp üstüne katması onu adım adım başarıya götürecekti. Üstüne üstlük Van Gaal'in tasarruf ettiği parayı da harcama vakti gelmişti. Boateng, Neuer, Rafinha, Petersen takıma katılırken kiralık olarak gönderilen isimlerin birçoğu da kulübe geri çağırıldı. Neyse kısa geçelim. Geçtiğimiz sezon Heynckes takımı inanılmaz bir şekilde yönetti ama bilindiği üzere sonuca varamadı. Lakin sonuca varılmıyor olsa da son yılların en keyif veren takımlarından birini izlettirmesi büyük alkış aldı.
Buradan sonra ikinci paragrafa geri dönüyoruz. Bayern Munich'in son yıllarda yaptığı gibi Heynckess'i de harcaması bekleniyordu. Diğer yandan hoca da emekliliği düşünüyordu. Uli Hoeness bu sefer fırsatçılık yapmadı ve hocasının arkasında durdu. Dediğimiz gibi bir sezon için daha konuşuldu ve hoca aramaya başlardılar. Evet, "Guardiola'nın Yeni Durağı" başlıklı yazımızda sonunda onunla ilgili kısma geçmeyi başardık. Yeni hocanın dün itibariyle Pep Guardiola olacağı açıklandı.
Guardiola doğru isim miydi? Herkesin dediği gibi kolaya mı kaçmıştı? Teknik direktörlük kabiliyetleri halen soru işareti olan bir adama bu takım emanet edilir miydi?
Barcelona'da inanılmaz bir kariyer yaşayan ve herkese nasip olmayacak başarılar gören Guardiola'nın teknik direktörlük kabiliyetlerinin her şeye rağmen sorgulandığı malesef büyük bir gerçektir. İnanılmaz bir jenerasyon yakalayıp bunun üzerinden yıllarca başarılara koştuğu da bir gerçek fakat arka plana itilen bazı konularda bulunuyor. Barcelona, kazandığı başarıların büyüklüğü kadar da egoya ve geçimsizliğe sahip bir kulüptür.
Herkese melek gibi gözüken birçok futbolcu aslında devasa egolara sahiptir ve birbirleriyle geçinmeleri bile çok zordur. Medyaya verdikleri dostane demeçlerin ardından antremanlarda veya sosyal hayatlarında bu adamların birbirleriyle olan sorunları defalarca medyaya yansımıştır. Peki bunları bir arada tutan şey neydi? İşte cevap yine bu yazıda, Pep Guardiola...
Bayern Munich'in şuan var olan yapılanmasını başlattığı gibi Barcelona'nın bu günlere gelmesini sağlayan isimde Louis Van Gaal'dir. Barcelona'da yaptıkları yine yetersiz gelmiş, sistem Frank Rijkaard ile son halini almış ve Guardiola'nın varlığı ile kusursuza yakın bir hal almıştı. Bu hikaye tanıdık gelmiyor mu?
Peki Guardiola, Barcelona'ya ne katmıştı. Ne mi? Disiplin, disiplin, disiplin... Takıma geldiği gibi Ronaldinho, Deco gibi dönemin parlak isimlerine sorunları yüzünden acımamış; Xavi, Messi gibi isimlere de büyük ultimatomlar vererek yola girmesini sağlamıştı. Kendi içinden geldiğinden de ötürü takımın değerlerine saygısızlık etmemiş, sert disipline rağmen oyuncularına arkadaş gibi yaklaşmayı da es geçmemiştir. Onları değerli hissettirmiştir, sorumluluk duygusu aşılamıştır. Daha ilk sezonunda sistem kusursuza yakın bir hal almasına rağmen onun hakkı hiçbir zaman verilmemiştir. Halen bu konuda Guardiola'nın katkıları es geçilmektedir. Gerçi Guardiola'nın asıl olayı takımı disipline etmekten ziyade bir genel menejer gibi futbol şubesini yönetmek olmuştur.
Guardiola'nın Barcelona'dan ayrılma kararı zamanında çok konuşulmuş olsa da şuan yine hasır altı edildi. Kimse bu kadar başarılıyken bu ismin niye içinden yetiştiği ve başarılı olduğu yapıyı terk ettiğini gerçekten anlamış değil, sorguluyor da değil... Kaybedilen tek bir şampiyonluk mu sorun olan? Hayır, sorun yine bizzat Barcelona'nın kötü yönetimi, patlayan egolar ve taraftar baskısından başka birşey değil.
Guardiola ile ilgili ortaya çıkan bazı haberlerde kulüpte köklü değişiklikler yapmak istediği için aslında kovulduğundan bahsedilmektedir. Kovulma değilde, mobbing sonucu istifa diyelim biz buna günümüze ayak uydurarak. Günümüzdeki inanılmaz gerçeklerden bir tanesi de Barcelona kulübünün şuan çok büyük bir ekonomik kriz yaşıyor olmasıdır. Sportif olarak bu kadar başarılı bir kulüp iken ve değeri 900 milyon euroyu aşarken nasıl olur da ekonomik kriz yaşanır? Kötü yönetim, gelir-gider tablosunun bir türlü dengelenememesi büyük sebeplerden biriyken bunlara sebep olan bir numaralı faktör ise oyuncu maaşlarındaki saçmalık derecesindeki miktarlardır. Her yıl sadece oyuncu maaşlarına 210 milyon euroluk ödeme yapan Barcelona, tüm spor dallarında bu alanda bir numaralı spor takımı olarak karşımıza çıkıyor. Kulübün sadece futbol şubesine harcadığı paranında yıllık 400 milyon euroya kadar çıktığından bahsediliyor. Hal böyle olunca gelir-gider tablosunu iyi düzenlemek gerekiyor. Guardiola'ya verilen kadro, harcanan paralar başlarda kendisine tatlı gelmiş olsa da o da bu işin böyle gitmeyeceğini anlamış ve hocası Van Gaal'den öğrendiklerini uygulamaya geçirmek için bir fırsat yakalamıştı: "Kulüpte köklü değişikliklere imza atarak yeni bir yapılanmaya girişmek ve Barcelona'ya bir gelecek kazandırmak."
Lakin özellikle başkan Sandro Rosell'in rahat koltuğunu kaybetme korkusu Guardiola'ya engel olacaktır. Buradan itibari söylentilere dayanıyor olsa da bahsetmek gerek. Guardiola temelde çok yüksek maaş alıp takıma çok ekstra şeyler katmayan, yeri doldurulabilecek isimleri satmayı düşünmüştü. Hem popüler isimler olduklarından ötürü iyi gelir gelecek, hemde maaş bütçesi açılacaktı. Yine söylentilerde ismi geçenler ise Pique, Dani Alves, Fabregas, Busquets gibi isimleri takımdan kesmeyi düşünen Guardiola ayrıca takıma yüksek katkılar veriyor olsalar da ayrılmak isteyen Iniesta ve David Villa gibi isimleri de yollamayı planlıyordu. Lakin evdeki hesap çarşıda tutmadı. Taraftar baskısından, ondan önce de yeni sistemde bu kadar başarılı olamamaktan korkan Sandro Rosell koltuk sevdasına tutulur. Guardiola'nın istedikleri yapılmaz, ama o pes etmez derken mobbing derecesinde gördüğü baskı sonucu "Yoruldum" diyerek istifa eder. Bu hikaye birebir gerçek midir? Bilemiyoruz, ama son dönemlerde Avrupa futbolunda bu kadar net konuşuluyorken ve Barcelona çevresinde yaşanan onlarca olay ve gelişme de bu hikayeyi destekler şekilde gelişiyorken inanmamak elde değil.
Guardiola iyi bir teknik direktör mü? Bunu halen bilmiyoruz ama yanlışların peşinde koşmak istemeyen ve her zaman adaletli davranmaya çalışan bir insan olduğunu biliyoruz. Egosu yüksek as oyuncuları kontrol etmek ve daha nicesi altyapıya verdiği yüksek önem ile oradan yeni çocukları alıp göz önüne atmayı, faydalanmayı çok iyi biliyor. Yine Guardiola'nın zayıflıklarından bahsetmek gerekiyor. Transfer, transfer transfer...
Barcelona başındayken her ne kadar transferlerin bir kısmı ona sorulmadan bir komite tarafından yapılıyor olsa da birçok önemli ismi de o kendisi transfer etmiştir. Gerçi son dönemlerde ortaya çıkan söylentiler tüm transferlerin tek başına Andoni Zubizaretta tarafından yapıldığını iddia ediyor olsa da kendisinin burada engelleyici bir güç olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Kendi döneminde dışarıdan gelen hiçbir transfer takıma katkı sağlayamadı, sağlayanlar ise maliyetlerini karşılayacak kadar yüksek performans gösteremedi. Oyuncuları anlayabilen ve onları kontrol etmeyi bilen biri için büyük handikap? Ama burada bir sis perdesinin gözümüzün önünde olduğunu da tekrar hatırlatmak gerek. Ama bu sis perdesinin arkasında bir gerçek daha bizi bekliyor. Sanıyoruz ki dünyanın en iyi transfer komitelerinden birine sahip olan kulüp Bayern Munich'tir. Uzun uzun bahsetmeye gerek yok ama kötü transfer yaptığı çok az görülmüştür, istedikleri her oyuncuyu alabilecekleri gibi inanılmaz bütçe ile her şekilde ellerinde de tutabilirler. Alman milli takımının yakaladığı inanılmaz jenerasyonun en önemli isimlerinden biri olan Matias Sammer'in sportif direktörlük koltuğunda oturuyor olduğunu da hatırlatalım.
Guardiola için Bayern Munich doğru tercih miydi? İşte buraya kadar yazdığımız onca paragrafta anlatıldığı üzere az çok taşlar yerine oturmaya başladı değil mi? Bayern Munich'in son yıllardaki yapılanması ve Barcelona'nın geçmişteki yapılanmasının birbirine paralellik gösteriyor olması; ayrıca teknik direktörlük kariyeri boyunca en başarılı olduğu oyun sistemi ve yeteneklerinde ona ihtiyaç duyulan bir yere gidiyor.
Kolayı mı seçti? Evet, kolayı seçtiğinin aksini kimse söyleyemez ama şöyle bir gerçekte var ki iki taraf içinde nokta atışı olabilecek bir hamle de "kolayı seçmek" çok basit bir önermeden öteye gidemiyor. Hücum futbolu ve yüksek disiplin ile Bayern Munich şuan ki halinden bir seviye daha yukarı çıkabilecekse olabileceklerden cidden korkmaya başlasak iyi olur.
Belki kimyaları tutmaz mı diyorsunuz? Bayern Munich'in yerel yıldızlarının hepsi şimdiden Guardiola'yı saygıyla beklemeye başladılar. Phil. Lahm en son yaptığı açıklama da takım olarak Guardiola'yı sabırsızlıkla beklediklerini ve yaptıklarına çok büyük saygı gösterdiklerini söylediler. Gomez ve Neuer'in benzer açıklamaları da var. Futbolcular istiyor, teknik direktör istiyor. Tutmama ihtimali? Sanmıyoruz.
Avrupa'nın zirvesini domine edecek yeni takım Bayern Munich mi olacak? Merakla bekliyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder