27 Kasım 2012 Salı

Melo the Goalkeeper


Altyazı şöyleydi:

“Galatasaray Elazığspor deplasmanından 1-0’lık galibiyetle döndü. Melo penaltı kurtardı.”

Mekana beraber oturduklarım “nasıl yani?“ bakışlarına bürünürken ben usulca içkimi yudumluyordum. Hayır çok içmemiştim ve Melo’nun penaltı kurtarmasına şaşırmadım.

Melo ile ilgili bir konuşmanın en az yüzde 50’si futbol tekniğinin dışına çıkıyor. Saha içindeki agresifliği, hırsı, taraftar ile olan iletişimi ve elektriği onu farklı bir futbolcu yapıyor. 

Futbolseverler bu oyundan aldıkları zevkin futbolcuların tarafından alınmadığı bir çağda yaşadıklarının farkında. Profesyonel ve endüstriyel futboldafutbolcular bu işin business olduğunu açıkça dile getiriyor; hatta denilebilir ki futbola farklı bir anlam yükleyen futbolculara garip gözle bakılıyor.

Böylesi bir dönemde İtalya’da aradığını bulamayan Melo Türkiye’de kendini buldu. Oynadığı oyunla değil, bazen göze hoş gelen hırsı bazen taraflı tarafsız herkesi çileden çıkaran agresifliği ile seyirciye kendisi sokakta veya halı sahada oynarken aldığı duyguyu anımsatan Melo daha çok penaltı kurtarır, gol atar, kırmızı kart görür, olay çıkartır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder