18 Temmuz 2014 Cuma

Dünya Kupası 2014'ün ardından...


Yaşımın yettiği kadar ilk hatırladığım Dünya Kupası İtalya 90. Özellikle Kamerun ile Afrika futbolunun kendini göstermesi ve Brehme'nin attığı penaltı ile gelen şampiyonluğu baya net hatırlıyorum. Golden sonra evde çılgınlar gibi sevinmiştim. O günden beri de Almanca eğitim veren lisede eğitim görmeden mi yoksa ailenin 10 yıl kadar Almanya'da yaşamasından ve onun etkilerinin hala üzerinde olmasından mı bilmem Almanya sevgisi hep içimdeydi. Haliyle bu Dünya Kupası'nda da koyu bir Almanya taraftarı olarak 2014 Brezilya'yı izledik. 24 yıl sonra aynı sevinci yaşadım.

Daha önceki Dünya Kupalarından farkı "underdog" takımların kendini gösterip, favoriler hakkında konuşma fırsatı vermeleri ve Ronaldo, Messi gibi yıldızlardan çok kalecilerin ön plana çıkması oldu. Özellikle Amerika kıtası kalecileri muazzam performansları ile takımlarının başarılarına büyük katkıda bulundu. Tim Howard'ın da bir maçta en fazla top kurtarma sayısı ile Klose'nin Dünya Kupalar tarihinde en çok gol atan oyuncuya ulaştıran sayının aynı olması tesadüf olabilir mi? :16

Almanya herkesin de ortak düşüncesi kupayı sonuna kadar hak ederek kazandı. Takım oyununun önemini, belki de unuttuğumuz bir düşünceyi yeniden gözümüze soktu. O yüzden de takımda bir değil birden çok oyuncu öne çıktı. Komik olan da Dünya Kupası boyunca ülkemizdeki yorumcuların buna hak vermesi, Belçika ve Almanya ne güzel yapmış, bizim de yapmamız lazım muhabbetleri. Biz yapamıyoruz çünkü siz de bunu desteklemiyor, köstek oluyorsunuz. Sezon boyunca saçma sapan eleştiriler, kavgalar, ortalık kızıştırmalar, yazın ise Dünya Kupası'nı izleyince bak adamlara neler yapmışlar... 

İtalya elendikten sonra, İtalyan spor basını taktik anlayışı irdelemiş. 2006 Almanya'da ev sahibi elendikten bir gün sonra şans eseri İtalya'daydım ve Bild almıştım, neler yazmışlar diye. Adamlar üzülmesine üzülmüş ama daha çok yazımı golleri nasıl, neden yedik deyip hatalarından ders çıkarmaya başlamışlardı. Bu zihniyet ile bizim ki maalesef ki yan yana gelemiyor.

2014 Brezilya biraz da sert geçti. Zuniga'nın Neymar'a yaptığı faul sonrası açıklamalar, tekpkiler vs faulun Neymar'a yaşattıkları sonrası çok normal. Yıldız oyuncuya yapılınca daha çok konuşulur. Matuidi'nin Nijeryalı oyuncunun bileğini kırması ise pek ortalarda konuşulmaz. 

Ülkemizdeki futbol fecaatinin üzerine çok güzel bir bir ay geçirdik. Şimdi bu şölenden yeniden fecaat ortama girmek bizi baya zorlayacak.

Son olarak Dünya Kupası'nın ardında da FIFA yeni sıralamayı açıkladı. Son durumda 1. Almanya olurken, 7. de Brezilya. Bu da mı tesadüf?

15 Temmuz 2014 Salı

Yıldız Fabrikası: Southampton

Bir takım düşünün, son 5-6 yıl içinde İngiltere Lig 2'den -anam babam usulü hesapla 4. ligden- premier lige çıkıyor. Bir takım düşünün; Lig 2'deyken kadrosunda olan genç oyuncuların çoğuyla premier lige kadar geliyor ve bu oyunculara 2 yıl premier lig tecrübesi kazandırdıktan sonra kasasını iyiden iyiye dolduruyor. Aslında bizlere, Türk futboluna, bu işin atla deve olmadığını gösteriyor, elbette bakmasını bilene. 

Southampton bu sezon bittiğinde Lig 2'den beri kadrosunda bulunan Luke Shaw, Adam Lallana ve Lig 1'de takıma katılan Rickie Lambert'i toplamda 59 milyon pound karşılığında sattı. Adam Lallana ve Luke Shaw'ın akademiden yetiştiğini düşününce kulüplerine kazandırdıklarını siz hesaplayın. Bunun yanında Soton kadrosunda hala büyüklerin iştahını kabartan birçok futbolcu var. Stoper Dejan Lovren, Liverpool'un radarında olan genç forvet Jay Rodriguez, Kenyalı orta saha oyuncusu Victor Wanyama ve Fransız genç orta saha oyuncusu Morgan Schneiderlin için premier lig devleri sırada. Sattıklarının yerine yine ses getirecek isimler getirdiler. Ayrıca Soton, sattığı oyuncuların yerine hep yenisini alan veya yetiştiren bir takım olmuştur. Mesela Lallana, Shaw ve Lambert'ın gidişinden sonra Eredivise'nin en iyi 11'in en iyi 2 oyuncusu Twente'nin ofansif orta saha oyuncusu Tadic ve Feyenord'un forveti Graziano Pelle'yi renklerine bağladılar. Bu ikilinin adını gelecek sezon fazlaca duyabiliriz. 

Konuya dönecek olursak, Southampton takımının oyuncu yetiştirip satma olayı pek de yeni bir şey değil. Özellikle akademi altyapısı tesisleri konusunda İngiltere'deki en iyi tesislenmeye sahip birkaç takımdan biri Southampton. Bunun yanında altyapısındaki çocuk ve gençleri başarı odaklı değil de, kendilerini geliştirme yönünde yetiştiren bir takım. Altyapıdaki hocalar oldukça deneyimli ve yeteneği olan çocukların eksiklerini belirleyerek o yönlerini 16-17 yaşına gelene kadar kapatacak şekilde çalıştırıyorlar. En basitinden, Gareth Bale'in Southampton altyapısındayken bacaklarına ağırlık bağlayarak depar çalışması yaptığını biliyoruz. Bale bugün belki de topla dengeli bir şekilde en uzun mesafe kat eden sprinterlardan birisi. Peki Southampton bu konuda artık bizi şaşırtıyor mu? Elbette hayır. Southampton'ın İngiltere futboluna kazandırdıklarına günümüzden geriye doğru bir göz atalım:


LUKE SHAW: (19*, Sol bek, 30 milyon pound, Manchester United, 2013)

İngiltere'nin önümüzdeki 10-15 yıl sol bek ihtiyacını karşılayacağı düşünülen Luke Shaw, 30 milyon sterline Manchester United'a transfer oldu. FM'de premier lig oynayanların da az çok bileceği gibi Luke Shaw için devler son iki oyundur sıradaydı ve 35 milyondan aşağı veren yoktu. Luke Shaw 8 yaşından beri Southampton altyapısında ve 2014 DK'da çıktığı maçla birlikte henüz 19 yaşında İngiltere milli takımın her seviyesinde oynamış bir oyuncu olarak adını Southampton unutulmazları arasına yazdırdı.


ADAM LALLANA: (26*, Ofansif Orta Saha, 25 milyon pound, Liverpool-2013)

Aslen Bournemouth altyapısında futbolla tanışsa da henüz 12 yaşındayken Southampton simsarları yeteneğini fark edip kendi altyapılarına zamanın parasıyla 3000 pound karşılığında transfer ettiler. O da Shaw gibi tüm seviyelerde milli takımlarda oynadı. Southampton'ın Lig 2'den premier lige uzanan başarısında en büyük pay sahiplerinden birisi de Lallana. Çocukken babası Everton taraftarı olduğu için Everton'ı tuttuğunu söylüyor ama gel gör ki kanlı bıçaklı rakibi Liverpool'a transfer oldu. 


RICKIE LAMBERT: (32*, Forvet, 4 milyon pound, Liverpool, 2013)

Lambert için buraya ekstra bir şey yazmayacağım. Daha önceki yazımda Lambert'i uzunlamasına anlatmıştım. Okumak isteyenler için link şurada: http://birtopunpesinde.blogspot.com.tr/2013/08/kraln-yukselisi.html


ALEX OXLADE-CHAMBERLAIN: (17*, Sol-Sağ kanat, 15 milyon pound, Arsenal, 2011)

7 yaşında Soton akademisine katılan Chamberlain, 16 yaşında ilk kez profesyonel olarak forma giydi. Hız, top sürme ve orta konularında yetenek avcılarının dikkatini çektiğinde henüz 17 yaşındaydı ve Arsenal'a 15 milyona satıldı.


GARETH BALE: (18*, Sol Bek-Kanat, 7,5 milyon pound, Tottenham, 2007)

2007 yılında henüz 18 yaşındayken, zamanın parasıyla 7.5 milyon pounda Tottenham'a satılan ve günümüzün en değerli oyuncusu olan Gareth Bale de Soton çıkışlı bir yetenek. Zamanın Soton menajeri Harry Redknapp Tottenham'a gittiğinde ilk transferi Bale olmuştu. Lallana ve Luke Shaw gibi o da 14 yaşında Soton'a gelen ve burada yıldız haline gelen bir yetenek.


THEO WALCOTT: (17*, Sağ-Sol Kanat, 10,5 milyon euro, Arsenal, 2006)

O da 11 yaşında Soton akademisinin yolunu tutanlardan. 17 yaşında Arsene Wenger'in dikkatini cezbetmiş ve halen Arsenal'de oynayan Walcott, diğer Soton çıkışlı gençler gibi tüm milli takım kademelerinde oynadı.


WAYNE BRIDGE: (23*, Sol Bek, 11 milyon euro, Chelsea, 2003)

Henüz 15 yaşında Southampton altyapısında oynamaya başlayan Bridge kısa sürede yeteneğini gösterip 17 yaşında A takıma girmeyi başarmış ve Southampton'da kaldığı 6 yılda 157 maça çıkmış bir oyuncu. 2003 yılında Chelsea'ye satılan oyuncu kulübüne 11 milyon ve sonraki satışlardan yüzdelik pay kazandırmıştır. Southampton'ın sol bek fabrikasının ilk meyvelerinden birisidir Bridge. Ondan sonra yetiştirdikleri her sol bek dünya yıldızı olma yolunda ilerliyor. Bale ve Shaw gibi.


ALAN SHEARER: (22*, Forvet, 4,5 milyon pound, Blackburn Rovers, 1992)

Ve bir efsane... Bizim yaşıtlarımız için İngiltere ve gol deyince akla gelen ilk isimdir Shearer. 15 yaşında altyapıda başladığı Soton kariyerini 18 yaşında profesyonel olup 22 yaşına kadar devam ettirdi. Ve sonradan 94-95 yılında şampiyon olan efsane Blackburn Rovers'ın mihenktaşlarından biri olacağı Blackburn'e transfer oldu. 


BONUS: MATT LE TISSIER (a.k.a Le God)

Altyapı ve tüm profesyonel kariyerini Soton'da geçirdi. Yeteneğine ve klası konusunda söylenecek bir şey varsa da, o kişi ben değilim. Benim Le Tissier hakkında bir şeyler söylemem abesle iştigal olur. Kariyeri hakkında söyleyeceğim tek şey, Tottenham ve Chelsea zamanında kendisini ısrarla istemesine rağmen Soton'a olan bağlılığından vazgeçmeyişidir. Hatta zamanın Tottenham ve milli takım menajeri Terry Venables'ın sırf Tottenham'a gelmedi diye kendisini milli takıma da almadığı söylenir. Her şey bir tarafa, Soton taraftarının kendisine taktığı "Le God" lakabı onun için hayattaki en güzel duygulardan birisi olsa gerek. Buyrun efenim;

http://www.youtube.com/watch?v=rp-XhGIyGdo




*Futbolcuların transfer olduklarındaki yaşları.