28 Nisan 2014 Pazartesi

2014 Euroleague Final Four


Real Madrid - Olympiakos ve CSKA - Panatinaikos serilerinin de sonlanmasından sonra 2014 Euroleague Final Four'una kalan takımlar ve eşleşmeler de belli oldu: Barcelona - Real Madrid ve CSKA - Maccabi Electra Tel Aviv.


Bu sene benim favorim Olympiakos'u eleyen Real Madird. Serileri erken final gibi bir şeydi. Geçen senenin finalistlerinin Top 16'da eşleşmesi talihsizlik oldu. Madrid'deki son maçta da son periyotların takımı Olympiakos'un geri dönüşüne akıllı hücumları ve  hücum reboundları ile mani oldular. Böyle büyük anlarda Oly'i durdurmak gerçekten başarıdır ki son senelerin en kötü sezonlarından birini geçirmelerine rağmen. Galibiyetteki en büyük faktör, bu kupayı en çok isteyen Rudy Fernandez oldu. Hem ofansta hem defansta inanılmaz bir performans sergiledi.


Real Madrid'in rakibi, temsilcimiz Galatasaray'ı rahat geçen Barcelona. Bu sene gruplarda fırtına gibi esen Barcelona ödülünü belki de Top 16'ın en güçsüz takımı ile eşleşerek aldı. Arroyo'nun erken sakatlanması Galatasaray'ın direncinin çabuk kırılmasına neden oldu. Böyle büyük takımları yenmek için şansa da ihtiyacınız oluyor. O da olmayınca işler gerçekten mucizeye kalıyor...

Barcelona - Real Madrid eşleşmesinin favorisi şu veya bu demek çok zor. Lakin Real Madrid'i bir adım önde görüyorum. Rudy Fernandez ve Mirotic'in performanslarına Llull ve Oly serisinin kayıp ismi Rodriguez de eşlik ederse Barcelona'ya karşı şansları yüksek olur. Tabi Navarro'nun da sakatlığının durumu ve parkelere ne durumda döneceği de eşleşmede önemli bir yere sahip.


Yarı finalin diğer maçı ise son 12 yılda 11. Final Four'u olan CSKA ile Maccabi Electra Tel Aviv arasında. CSKA zorlu bir seriden son maçta çok rahat bir galibiyetle Final Four'a kaldı. Oly gibi Panatinaikos'un da son senelerdeki en kötü kadrolarından biri ile mücadele etmesi ve CSKA'yı bu kadar zorlması da herkesi şaşırttı diyebiliriz. Ne kadar Yunanistan atmosferi ile yendiler filan desek de CSKA'nın sanki rölantiyeye alması da vardı diyebiliriz. Zaten son maçta Pana Euroleague tarihlerindeki en düşük sayısını attı. Son maçta da fark açılırken direnç gösteremedikleri her an oyundan iyice düşmüşlerdi. Final Four'dan önce Messina'nın tercihleri tartışılıyor halen, doğru yönetim ile Maccabi'yi geçecenlerine inanıyorum.

Maccabi ise ev sahip avantajını değerlendirmek isteyen sürpriz takım EA7 Emporio Armani'yi eledi. Onlar için de çok zor bir seri oldu diyemeyiz. Yine de belki de Final Four sonunda kupaya en uzak takım bana Maccabi gibi geliyor.

Final Four 16 Mayıs'ta İtalya'da başlıyor. 18 Mayıs'ta ise final var. Güzel bir Cuma ve Pazar olacak...

RIP Tito Vilanova


14 Nisan 2014 Pazartesi

Tebrikler Galatasaray, Teşekkürler Fenerbahçe...


Euroleague Kadınlar Final 8 başladığından beri maçları takip etmeye çalıştım. En azından bizim takımlarımızın olduğu maçları. Gruplardaki maçlardan sonra ve Ekaterinburg'un performasını gördükçe şampiyonun en büyük adayı ortaya çıkmaya başlamıştı.

Turnuvanın en büyük şansızlığı herhalde üç Türk takımınında aynı grupta yer almasıydı. Umarım birbirlerini baltalamazlar da ikisi yarı finale çıkar diye düşünürken Fenerbahçe'nin gruplardaki performansına Galatasaray da eşlik edince korktuğumuz başımıza gelmedi. İlk maçlarda Kaski'nin de taktik anlayışı sayesinde baya az sayı buldu takımlar. Ne zaman ki Galatasaray, turnuvanın favorisi Ekaterinburg'u ilk yarıda duman etti, işte o zaman Fenerbahçe'nin işinin hiç kolay olmadığı ve Galatasaray'ın grup performanslarının aslında göstermelik olduğunu anladık. Galatasaray'ın gruplarda baya sayı kısırlığı yaşamasından sonra ev sahibi Ekaterinburg'u ilk yarıda 29 sayıda tutup, üstüne 49 sayı atması muazzam bir başarıydı. Bunda tabi Alba Torrenz'in muhteşem performansına Zellous da eşlik edince maç ilk yarıda koptu.


Fenerbahçe ise turnuvadaki istikrarlı performansını yarı finalde de sergileyip finale çıktı. Açıkçası benim favorim Fenerbahçe idi. Finalde en önemli faktör Galatasaray'ın Ekaterinburg maçındaki ilk periyot performansı Fenerbahçe karşısında sergilemesi hem turnuvaya ne kadar iyi hazırlandıklarının hem de Ekaterinburg galibiyetinin bir tesadüf olmadığını gösterdi. Euroleague Kadınlar Turnuvası'nda 18 maçtır yenilmeyen Fenerbahçe'yi ilk periyotta 7 sayıda tuttu. Fenerbahçe şoku çabuk atlatıp ikinci periyot kendini toparlasa da ilk yarı 29-42 Galatarasaray'ın üstünlüğü ile tamamlandı.

Yarı finalde sakatlanan Sancho Lyttle'ın finaldeki performansı da kayıtlara geçilmesi lazım. Gerçekten takımı galibiyete taşıdı. 3. periyotta bocalayan Galatasaray'ı yakalayan Fenerbahçe, 4. periyotta farkı iki sayıya kadar indirdi. İşte o an yaklaşık 3-4 hücum iki takımda sayı atamadığı an ilk kez oyuna giren Şebnem Kimyacıoğlu maçı ve kupayı getiren iki inanılmaz el üstü üçlüğü ile Galatasaray'a getirdi.

Turnuva genelinde ise takımın yıldızları Alba Torrenz ve Işıl Alben'di. Işıl en kritik yerlerde top çalmaları ve aldığı hücum reboundları ile takımı ayakta tutmayı başardı. Torrenz ise kalitesine yakışır bir performansla turnuvayı tamamladı. Zaten kendisi de turnuvanın en değerli oyuncusu (MVP) seçildi.


Fenerbahçe iki senedir finalde kupayı kaybediyor. Kaybetmesinin yanında iki senedir kadınlar basketbolunun birinci kupasında finale çıkmayı da başarıyor. Bu da gözden kaçmaması gereken büyük bir başarı.

Dün Fenerbahçe çeşitli branşlarda dört final oynayıp hepsini kaybettiler. Umarım bu travma etkisi yaratmaz ve kendilerini çabuk toparlarlar.

Benim için bu turnuvada final maçı dahil, oyuncuların birbirlerine karşı olan saygısı ve centilmenliği idi. Kupayı kazandıktan sonra hemen maç sonu birbirilerini tebrik etmeleri hep konuşulan futbolculara ve onları geren taraftar ve spor yazarlarına ders olmalı. Bu sene hem basketbol, hem de voleybolda Avrupa Kupaları'nda final değil finaller gördük, izledik. Peki futbol nerede? Onu sormayın bence, kaybolmuş kendi pisliğinde... Düşmüş ağlayanı yok...

Tekrardan bu hayal gibi finali bize yaşattıkları için binlerce kez teşekkürler Galatasaray, teşekkürler Fenerbahçe...

12 Nisan 2014 Cumartesi

Muhteşem Çeyrek Finaller

Çeyrek finaller harika geçti. Hiç sürpriz takımın son 8’de olmaması bunda etkili oldu mu bilinmez.

4 maç da nefes kesen son dakikalara sahne oldu. Diğer yıllarda olduğu gibi kimsenin rakibini ezip geçmemesi Avrupa futbolu açısından sevindirici. Öte yandan son 8 takım arasında sürpriz olmaması da düşündürücü. Bir yandan yukarıdaki kamp ile aşağısı arasındaki fark artarken öte yandan yukarı kamptaki takımlar arasındaki fark ise azalmış görünüyor.

Tek tek geniş özet ve önemli anlara bakalım:

Real Madrid – Borussia Dortmund

İlk maçta 3-0 ile rahat kazanan Madrid, ikinci maça ecel terleri döktü ama olmadı. İki iyi takımdan yıldızı çok olan kazandı.

Fark Yaratan: Cristiano Ronaldo’nun sakatlığının Real’in oyun düzenini dağıtması.

Bayern München – Manchester United

Aslında yıl içindeki performanslarına bakıldığında Bayern München’in rahat turu geçmesi bekleniyordu. Ama özellikle İngiltere’deki maçta gösterdiği direnç ile Manchester kolay lokma olmadığını gösterdi. Eğer ikinci maçta 1-0’dan sonra oyunu biraz tutabilselerdi sürpriz bir sonuç çıkabilirdi.

Fark Yaratan: İkinci maçta golü yiyen Bayern’in 1 dakika içinde cevap verip rakibin moralini çökertmesi.

Atletico Madrid – Barcelona

Takım performansı olarak Avrupa’nın belki de en diri takımı Atletico Madrid sallantıda giden Barcelona’nın ipini çekti. Hem Nou Camp’ta hem de kendi evlerinde oynadıkları futbolla bileklerinin hakkıyla yarı finale uzandılar. 180 dakika boyunca mücadele ettiler ve ilk maçın son yarım saatindeki fiziki düşüş hariç hep oyunda kafa kafaya oynadılar; ki karşılarındaki takımın Barcelona olduğunu hatırlayalım.

Fark Yaratan: Rövanş karşılaşmasında maçı adeta seyirciyle birlikte yaşayan teknik direktör Diego Simeone.

Chelsea – Paris St. Germain

Güçlü kadrosu ile PSG’den beklentiler yüksekti. Chelsea’nin inişli çıkışlı grafiği soru işareti yaratıyordu. İlk maçta Chelsea çok kötü olmamasına rağmen PSG’nin yetenekli oyuncularının becerisine karşı gelememiş ve ilk maç 3-1 bitmişti. Artık Chelsea’nin şansının az olduğu düşünülüyordu. Ancak birkaç önemli sakat ile maça çıkan ve maç içinde de oyuncularını sakatlıktan kaybeden Chelsea kurduğu baskı ile rakibini oynatmadı. PSG’nin de yeterli direnci gösterememesi oyunun Chelsea lehine dönmesini sağladı. Son dakikalardaki baskıdan gelen gol Chelsea’yi yarı finale taşıdı.

Fark yaratan: İkinci maçta yanlış taktiksel tercih yapan ve kendi sahasına hapsolan teknik direktör Laurent Blanc.

10 Nisan 2014 Perşembe

Atletico de Madrid Şampiyonlar Ligi şampiyonu olabilir mi?


Dünkü maçlarda da gördük ki son dörtteki en formda iki takımdan biri Atletico de Madrid. Simeone'nin öğrencileri Diego Costa'sız da neler yapabileceklerini gösterdiler. 

Şöyle bir istatistik verelim: Şampiyonlar Ligi'nin son beş sezonunda Barcelona üç kez kupayı kazandı. Geri kalan üç sezonda ise Barcelona'yı eleyen takımlar bu kupanın sahibi oldu (İnter, Chelsea ve Bayern Münih). Atletico de Madrid'in bu sezon oynadığı futbolu da göz önünde bulundurursak: Neden olmasın?



7 Nisan 2014 Pazartesi

Yine sonunda futbol konuşulmayan bir Galatasaray - Fenerbahçe derbisi...


En son ne zaman bir Galatasaray - Fenerbahçe maçının ardından futbol konuşuldu hatırlıyor musunuz? Artık basınında süper gerdiği derbinin akabinde hiç futbol konuşulmuyor. Tabi ki tüm derbiler gibi gergin ve kartlı geçecek, bunun yanında futbolunda olması gerekmez mi? Yani on maçın birinde sadece futbol konuşulacaksa bu işte bir terslik vardır.

Emre böyle yapmış, Melo böyle yapmış, hakem böyle katletmişin ötesine gidilebiliyor olması gerekiyor artık. Dün dikkat edin yerden futbolcu kaldırmak için uzatılan eller bile terslendi çoğu zaman. Bundan önceki yazımda dediğim gibi, biz futbolu sevmiyoruz. Sevmediğimiz için bu kavga gürültüden mutlu oluyoruz. Bunu konuşmak için bekliyoruz. Dünya derbisi denen Galatasaray - Fenerbahçe maçı artık dünya basını tarafından bile takip edilmiyor bu yüzden. Adamlar futbol peşinde biz kavga gürültü.

Her maç sonucunda da "abi gergin maç tabi yea, normal bunlar" diyenler çıkıyor da o oyuncuları bu kadar germenin bir anlamı var mı? Benim futbolsever anlayışıma pek uymuyor pek bu tür şeyler. Kırmızı kart kazandırınca rakibe o triplerin filan yapılması gerçekten saçma sapandı. Melo İtalya'da bunları yaptığı için kalamadı, bunları yaptığı için milli takıma alınmadı. Anca bizim gibi futbol dışında her şeyin arandığı ülkelerde bunlara taviz verilir. Bir futbolcunun sadece iyi oynuyor olması bazı hareketleri yapma hakkı kazanmış yapmıyor. Bu bugün Melo ve Emre'dir, yarın başka kişilerdir.

Dünyada eşi benzeri olmayan bir derbi, ama bu özellikleriyle. Derbi gergin olsun ama yanında futbolu da olsun...